davetsiz misafirler

74 12 76
                                    

Issız ormanın derinliklerinde, korkudan zangır zungur titreyerek dolaşan 3 çocuk vardı.
Hiç arkadaşı olmayan, birileriyle arkadaş olmaya çalışan ve zorbalıklardan kurtulmak isteyen 12 yaşındaki George'u kandırmak istiyorlardı.

"Oraya gidersen bizimle oyun oynayabilirsin." dedi Edward gülerek, George kaşlarını kaldırıp bir adım geri attı,

"Ama orası çok tehlikeli, oraya giden geri dönmüyormuş, insan yiyen bir cadı yaşıyormuş."

En uzun olan Joseph ofladı, George'un en çok korktuğu da oydu çünku Joseph kalıplı ve uzun boyluydu, 12 yaşından daha çok 17 yaşında gibi duruyordu ve en çok canını acıtan da onun yumruklarıydı. Joseph George'a vurduğunda kalan izler bir hafta boyunca geçmiyordu.

"Kim uyduruyor bu yalanları? Hala bebek misin yoksa? Biz hepimiz oraya gittik." deyip başıyla şatonun yerini işaret etti Joseph. George hayretle ve hayranlıkla dolu gözleriyle diğer çocuklarım hepsine teker teker baktı,

"Gittiniz mi?? Gerçekten mi?!"

"Tabii, orası terkedilmiş bir kale sadece, oraya sürekli gidip oyun oynuyoruz. Bize katılmak istiyorsan ilk önce oraya git, bahçede bir top bırakmıştık, onu alıp gelirsen de oraya gittiğine inanırız."

George kaşlarını kaldırdı, çocuktu ama salak değildi.

"Peki benimle gelecek misiniz? En azından kapısına kadar?"

"Ah bırak şu bebeği Joseph, hadi denizde oynayalım." dedi Edward.

"Denizde düşmanlarımız var, oraya da gitmemiz yasak."

Çocuklar bıkkınlıkla oflayıp gözlerini devirdi.

"Bunlar hep uydurma George, yapmayacaksan vaktimizi alma artık!"

"Tamam gideceğim." dedi George.
Çocuktu...
ve salaktı.
Bu üçünün her gün onu dövmesindense cadıya yem olmayı yeğlerim diye düşünüyordu. "Lütfen beni bekleyin."

George'un karşısındaki 3 oğlan çocuğu da gülümsedi;
"Unutma, topu getirmezsen inanmayız." dedi Adam. Sonunda konuşmuştu. George başıyla onaylayarak

"Evet, unutmam." dedi ve arkasını dönüp uzun ağaçların olduğu karanlık ormana girdi. Geride bıraktığı üç küçük zorba aralarında kahkaha attı ve koşarak ordan uzaklaştı çünkü George'un dönemeyeceğinden eminlerdi. Köye dönüp bu hikayeyi anlatmak için can atıyorlardı.

George henüz şatoya çok yaklaşmadan bacakları titremeye, boğazı kurumaya ve soğuk soğuk terler dökmeye başladı. Etrafından korkunç sesler geliyordu, insan çığlıkları duyduğuna emindi ama aklından kurduğunu düşünerek yürümeye devam etti. Bir kaç erkek insan kahkahası duyunca etrafa bakındı ve az da olsa rahatlayıp adımlarını hızlandırdı.

"Napıyorsun burda?" diye arkasından aniden kadın sesi gelince çığlık atarak kadına baktı, kadın da çocuğun refleksinden korkup, yerinden sıçradı, o da çığlık atmaya başladı. Uzun süre çığlık atarak bakıştılar. Kadının boğazı ağrıyınca öksürüp sustu ama oğlan hala tiz sesiyle çığlık atıyordu. "Vay be bu gerçekten güçlü bir ses. Ama sus artık lütfen. Ormanı rahatsız ediyorsun." dedi Cadı, oğlan sonunda sustu.

"S-sen kimsin?"

Cadı gülümsedi,
"Burda yaşayan cadıyım... Sana yalan söylüyorlardı buraya hiç gelmediler. Sen de yalan söylediklerini biliyordun değil mi George ?"

Çocuk tekrar çığlık atarak kaçmaya başlayınca cadı peşinden koşup onu tuttu.

"Bekle! Bağırma! Şaka yaptım! Şaka!" diyerek çocuğu kovalamaya başladı, ormanda işgalciler dolanıyordu, çocuğu görürlerse onu da öldürürlerdi, cadı bunun olmasını istemiyordu.

Çocuğu tek seferde kucakladı ve ağzını kapatmaya çalıştı, onu sadece ormandaki işgalcilerden korumak istemişti ama Cadı, korkmuş çocuğu dizginlemeye çalışırken 10'dan fazla adamı karşısında, onlara bakarken gördü. Duraksayıp hepsinde göz gezdirdi ve gülümsedi.

"Merhaba!"

En başta duran adam, bir ona bir de boğmak üzere olduğu çocuğa bakınca cadı ellerini ve ayaklarını çocuktan çekip kahkaha attı, tek elini ona uzatıp sağa sola olumsuz anlamda salladı,

"AHAHAHA göründüğü gibi değil, gerçekten."

"Dilimizi biliyor musun?"

"...ha...yır...?"

Adam kaşlarını kaldırdı. Kadın da korkuyla omuz silkti, her dili konuşabiliyordu, daha doğrusu kendi dilinde konuşuyordu ama insanlar onu kendi dillerinde duyuyordu, kadın da her dili kendi dilinde duyuyordu...

Bunu istemeden yapıyordu ve nasıl yaptığını bilmiyordu o yüzden açıklayamadı.

"Biraz.. galiba..." deyip kaşlarını kaldırdı "...emin değilim?"

"Alın bunu, kralla konuşmamızı tercüme eder." dedi baştaki adamın yanında duran ve rütbeliye benzeyen bir barbar. Diğer barbarlar Cadı'nın üzerine gelince cadı hemen ayağa kalktı ve geri geri adımladı,

"Durun durun lütfen ahahaha, Kral beni hiç sevmez bakın burda yaşıyorum sürgündeyim ben. Kafamı keserler."

Adam omuz silkti;
"Ya o keser ya biz, seç birini"

"Ha öliyim yani kesin, tamam....Yamyamlar."

Son kısmı sessizce söyledi ama sadece liderleri gibi görünen ama konuşmayan adam duydu dişlerini gösterip tısladı. Kadın gözlerini şaşkınlıkla büyütünce adam kıkırdadı ve savaş baltasını sırtına asıp önden yürüdü.

"Çocuğu bırakın bari!" diye seslendi Cadı, adam şaşırarak durdu ve sonunda konuştu,

"Çocuğu bırakırsam senin başına da bela olacak."

"Kaybolmuş o, dilinizi de bilmiyor zaten konuşmaz, kimseye sizden bahsetmez."

Omuz silkti. Adam kendine bişe olmasını umursamıyordu zaten burayı yağmalayıp alabildiği ganimeti alıp gidecekti. Küçük oğlan köyüne dönüp cadıdan bahsederse onun için sıkıntı olacaktı ama istediği buysa yaparım diye düşündü,

"Bırakın." deyip eliyle işaret verdi ve çocuğu bıraktılar, adam koca şatoya dönüp baktı. "Bakalım burda ne varmış, gezdir hadi bizi."

"Ah oraya siz giremezsiniz, büyülüdür, ölebilirsiniz."

"Hıhı hadi, yolu göster."

Cadı, ölmeleri işime yarar diye düşündü. Onları şatoya götürdü, ana kapı o dokununca açıldı hemen içeri girdi ve sırıtıp el salladı,

"Oldu o zaman, sizinle tanışmak güzeldi beyler. Nıhıhıhı."

Liderleri kaşlarını kaldırıp elini kolunu sallayarak içeri girdi. Cadının ağzı şokla açıldı, o kadar şok olmuştu ki bir kaç saç teli şoktan bem beyaz olmuştu bile. Daha önce onu öldürmeye gelen bir çok insan olmuştu ama ilk defa birisi şatoya girebilmişti. Kadın korkuyla titremeye başladı.

Diğerleri de içeri girecekken liderleri onlara elliyle durmalarını işaret etti;

"Burda bekleyin siz, kapıyı koruyun."

"Tamamdır keptın."

Adam kadına döndü,

"Hadi, önden yürü."

Kadın arka tarafı işaret etti,

"Bak tam şurda bi sandık var."

"Hani?"

Adam oraya dönünce kadın tam zıttı yönünde hayatı için kaçtı. Koca şatoyu ezbere biliyordu kolayca saklanabilirdi. Aklına gelen ilk yer kule tarafiydı, orası kıyafetleriyle doluydu, parmak uçlarında koşarak kıyafetlerin arasına saklandı. Sakinleşmiş, normal nefes almaya başlamıştı. Adamın onu orada bulması imkansızdı.

"Yo!"

"AAAAAAAAAAAAAAA!!!"

Ehe sadece ilk bölüm 3. Kişi anlatımından diğer bölümler kadının anlatımından olacak🫂

Tanrı mı yoksa Şeytan mı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin