"Yani o mektupların sahibi de sendin, öyle değil mi?" Jungkook, kendine geldikten sonra karşısındaki eski kedisi-yeni ev arkadaşıyla uzun soluklu bir tanışmaya dalmıştı. Stena, yani Jimin insanken kedi bedeniyle arasında oluşan keskin ayrım, kediyken de insan yanıyla aynı ayrıma sahipken ismi de tam olarak buradan geliyordu. Stena, duvar. İki benliği arasındaki bu duvar aslında onu korumak içindi.
Jimin, kızaran yanaklarıyla başını eğmiş ve hafif bir mırıltıyla sahibini -daha doğrusu eski sahibini- onaylamıştı. Gerginlikten küçük elleri Jungkook'un bacağını daha sıkı sararken bu durum büyük olanı bir hayli güldürmüştü. Jungkook, kişisel alanını seviyordu en tabii. Ancak kedisi de Jungkook'un kişisel alanını sevdiği ve orada rahat hissettiği için konuşmanın başında izin alarak sokulmuştu koca bedene.
"Doğru ya, mektuplar da seni eve aldıktan sonra gelmeye başlamıştı zaten." Kendi kendine konuşması sırasında yine ve yine ister istemez oluşan alışkanlığıyla Jimin'in saçlarını okşamaya başlamıştı. Küçük kedisi ise hafif mırlamalarıyla gözlerini sahibine çevirdiğinde tekleyen kalbiyle konuşmaya çabalıyordu. "Ben- bilmiyorum belki bu size saçma geliyor ya da çok uçuk ama gerçekten kalbimin sizin için ne kadar delicesine çırpındığını bilmenizi istiyorum. Hayatımın çoğunluğunu kedi olarak geçirdim bu yüzden belki çok kitap okumadım, müziği de bir o kadar dinlememişimdir bu yüzden aşkla ilgili ne çok fazla şey biliyorum ne de başka aşkları... Fakat bayım gerçekten şunu rahatça söyleyebilirim ki benim için aşk sizsiniz."
Jimin, yaşlarla dolduğu için ekstra parlayan cam gibi gözlerini zorlukla sahibinden çekip titrek bir nefes almış, elleri karşısındakinin ellerini kavradığında kokulu öpücükler bırakmıştı üstüne. Jungkook içinse bu, hayatının doruk noktası gibiydi. Minik elleri bu sefer de o avuç içlerine hapsettiği gibi hemen yere oturmuştu. "Kitap okumaya ya da başka bir şeye ihtiyacın yok Jimin, sözlerinin kendisi bir kitap zaten." İçinde yükselen böylesi tatlı hissi göz ardı etmek zordu onun için. Kısa süre içerisinde neler yaşamıştı böyle? Onun için en şaşırtıcı olanıysa sanki bedeni ve ruhu her şeyi biliyormuş gibi öylesine rahattı ki şu an, birçok şey kafasında oturmaya başlamıştı bile.
Jimin, daha fazla dayanamayarak yorgunlukla gülümserken sahibinin kucağına kendini atmış, gözlerini sıkıca kapatarak boynuna gömdüğü başıyla rahat bir nefes almıştı.
-
"Jimin, hadi uyan." Jungkook son on beş dakikadır yaptığı şeye devam ederek kedisini uyandırmaya çalışıyordu. Başarılı olduğuysa tartışılırdı. Birkaç deneme daha sonrasında sonunda kedisi gözlerini açmış, miyavlayarak üstüne tırmanmıştı. Jungkook, artık ayıldığını sanarken kedisinin tişörtünün içine girerek uyumaya devam etmesi onu bozguna uğratmıştı. "Bebeğim kalkacak mısın artık yoksa ısırayım mı o bal patilerini?" Yaklaşık on saniyelik bir bekleyiş sonrası Jimin'in kafası yakasından kendini belli ettiğinde genişlemiş gözleriyle miyavlayarak patisini büyüğünün yüzüne vurmuştu.
Jungkook, gür bir kahkaha atarak kulağının arkasını okşadığında küçük kedinin erimesi uzun sürmemişti. "Üstünü giyinip kahvaltıya gel, bugün de mama yiyemezsin. Sağlam bir kahvaltı gerekiyor sana." Jimin, sızlanır gibi çıkan mivaylamasıyla poposunu döndüğünde odayı tekrar kahkahalar sarmıştı. Büyük eliyle küçük poposuna vurduğu kedisi öne savrulduğunda anında cırlamıştı. "Seni küçük! O nasıl bir çıkışma öyle, bakma bana kendin istedin bunu." Jimin son kez esneyerek insan formuna döndüğünde poposunu ovalamıştı. "Döver gibi sevmeyin o zaman siz de, seviyorum diye diye cenazemi çıkaracaksınız yakında."
Etrafına sardığı çarşafla banyoya ilerlerken Jungkook da arkasından iç çekmeden edememişti. Bu güzel çocuk hangi iyiliğine karşılık gelmiş olabilirdi ki ona? Yataktan kalkıp odadan çıkmak için yeltenmişken masasında gördüğü notla adımlarının yönünü değiştirmişti. Yüzünde ister istemez bir gülümseme oluşurken Jimin'in bıraktığı yeni notunu okumaya başlamıştı bile.
"Ben ki her nisan bir yaşa daha genç, her bahar biraz daha aşığım size."
Jungkook, gülümsemekten ağrıyan yanaklarıyla iç çekmeden duramamıştı. "Jimin, bu sefer elimden kaçamayacaksın. Yiyeceğim seni!" Şimdi adımlarının yönüyse küçük kedisine çıkıyordu; mutluluk, bu sabah da kedisiyle kapısından eksik olmamıştı.
Yeniden merhabalar, yine geç kalınmış bir bölüm ve yine bir adet ben. Bunu tekrar etmekten gerçekten artık ben bile sıkıldım ama hepiniz biliyorsunuz ki üniversite sınavına hazırlanıyorum bu yüzden bir bölüm bile yazmam gerçekten uzun zaman alıyor. Şimdi biri çıkıp diyecek ki fic okumaya giriyorsun ama. Tabii bunu inkar edemem ancak siz de inkar edemezsiniz ki okumak ve yazmak arasında dağlar kadar fark var. En tabii koşturmacadan kaçmak için ben de bir şeyler okumak istiyorum bazen, bunu anlayışla karşılayacağınızı da biliyorum.
Gelelim anlayışla karşılamayanlara, bu insanlar bana kaba bir dille mesaj atan kesim oluyor. Lütfen üslubunuza dikkat edin; ben sizin köleniz değilim, her canınız sıkıldığında hakaret içeren mesajlarla yeni bölüm atmam hakkında bana emirler yağdırmayın. Böyle yaptığınızda benden yeni bölüm değil engel alırsınız.
Mesajın gerekli yerlere ulaştığını umuyorum, geri kalan sevgili okuyucularımla birlikte size de iyi günler diliyorum. Kendinize iyi bakın kelebeklerim, bir sonraki bölümde görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
catmance, jikook
Fanfiction[fluff au, jikook] melez bir kedinin, koskoca adamı minik kalbine sığdırmasının öyküsü. - topjungkook, bottomjimin | tüm hakları @chuvinette'ye aittir.