Nova Norda - Bataklık
***
Ege
Zengin olmamıza rağmen neden özel okula gitmediğimiz sürekli sorulsa da cevap değişmiyordu: Gerek yoktu. Özel okulların hiçbir zaman arkadaş açısından artısı olmazdı, yalan dolan samimiyetler ve alttan alttan kendini belli eden sidik yarışları. Bunlara ihtiyacım yoktu. Şu an okuduğumuz okul da özel okul adı altında geçiyor olsa da binlerce lira dökmüyorduk, cüzi miktardaydı. Devlet okullarından tek farkı da spor alanında daha gelişmiş olmasıydı.
Hiçbirimiz, en azından milletin dediği gibi 'Beşliler' olarak, ilgi budalası değildik. Hepimizin maddi durumu, okuldakilerden çok daha iyi olsa da ne saçma sapan gösterişe girmiştik, ne de kendimize diğer öğrencilerden farklı bir muamele yapılmasına müsaade etmiştik. Doğru arkadaşlıklar kurduğum için kendimle de bizimkilerle de gurur duyuyordum fakat sikseler bunu onlara söylemezdim.
Kabul edelim, bu tip cümleler benlik değildi. Evet, ne düşündüğümü veya hissettiğimi söylemek benden bir şey götürmezdi ama benim Alp, Alaz ve Çağrı diye arkadaşlarım vardı amına koyayım. Asla dillerinden kurtulamazdım. En duygusal olanımız Çağrı'ydı ve hepimiz tarafından bu konuda zorbalanırken kendimi elbette ateşe atmayacaktım, en çok dalga geçen de bendim anasını satayım. Alaya almak değildi, bizimkilere takılmaya bayılıyordum.
Yorgun bedenimi sırama atıp kafamı masaya gömdüm. Okula ilk giren kişilerden biri olmanın artısı vardı. Mesela evde küçük kardeşimin ağlama sesiyle uyanıyorken sınıfta kimse yokken, hatta çoğu zaman gelmelerine ve ders başlamasına rağmen uyuyabiliyordum. Evdeyken Duru peşimi bırakmıyordu. Elbette annem uyanmamam için ekstra özen gösteriyordu ama kıyamıyordum.
Öğrenci seslerinde uyanmazken yalnızca Duru'nun ağlamasına uyanmam küçük kardeşime ne kadar düşkün olduğumu gösteriyordu ve buna ben bile şaşırıyordum. 18 yaşında hayvan gibi heriftim ve 1 yaşında kardeşim vardı. Evli olsam benim çocuğum olurdu gibisinden isyanlarım bebeğin doğmasına engel olamamıştı tabii. Tek çocuk tahtım gözlerimin önünde erirken oturup bir köşede homurdanırım falan diye düşünsem de tam tersi olmuştu. Babam yoğun işi sebebiyle Duru'yla benim olduğum kadar yakınlaşamamış, bu durum da Duru'nun beni baba kategorisine koymasına yol açmıştı. Babam kıskanç bir adamdı. Ciddi anlamda. Sırf Duru kucağımdan inmiyor diye beni evden kovuyordu anasını satayım, benim suçum neydi şimdi? Hoşuma gitmiyor değildi gerçi. Babamla aramızdaki küçük, tatlı sürtüşmeler küçüklüğümden beri beni eğlendiriyordu.
Nihayetinde uykusuz bir abi olarak okula bir saat önceden geliyor ve ilk teneffüse kadar uyuyordum. Hatta derslerin çoğunda. Hocaların "Sabaha kadar beşik mi salladın?" sorularına evet diye cevap verdiğimde dalga geçtiğimi zannediyorlardı ama TAM OLARAK ÖYLE YAPIYORDUM AMINA KOYAYIM. Babam erkenden evden çıktığı için geceleri anneme yardıma ben uyanıyordum. Babam defalarca okulun var diye itiraz etse de o da sabahın altısında işe gidiyordu. Ben okulda uyuyabilirdim ama ülkenin neredeyse tamamı tarafından tanınan ve ülkenin en iyi avukatı olan babam, bürosunda uyuyamazdı.
Etrafımdaki sesler yavaş yavaş çoğalmaya başladığında yanımdan gelen tıkırtılar ve sandalyeye bırakılan çantaya rağmen gözlerimi açmadım, açamıyordum da. Büyük ihtimalle Alp gelmişti. Sırf ben erkenden okulda oluyorum diye benim için kırk beş dakika erken geliyordu. Ben uyurken yanımda ya test çözüyor ya da kitap okuyordu. Veya bazen ilk teneffüste gözlerimi açtığımda birkaç metre ötemde masanın üstüne koyduğu başını görüyordum, uyuyor oluyordu ama ne olursa olsun ben uyanana kadar yanımdan kalkmıyordu. Arkadaşlığımız da böyle başlamıştı zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Halledilir
Teen Fiction"En az hak ettiğim zaman sev beni, çünkü en çok ihtiyacım olduğu zaman odur."* Mete ve Barış paralel evren :"