6: "Savaşmadan gölgemle yavaş yavaş kayboldum."

691 69 135
                                    


Yazdıktan sonra hiç kontrol etmedim, çok fazla hata vardır büyük ihtimalle,, affola :")

Derin bir kitap olmayacak dedikten sonra yazdığım bölüme bakar mısınız ya ben bitmişim gerçekten 

İyi okumalarr

***

Hayatta birçok şey ağırdı. Yani, gerçek anlamda. Kaldırabilmek, sindirebilmek; bazen konuşmak, çoğu zaman susmak; affedebilmek, unutabilmek; farkında olabilmek, görmezden gelebilmek, doğruları bilmene rağmen hiçbir şey yokmuş gibi davranabilmek; duyulmak, görülebilmek. Her insan için öyle değildi elbette fakat benim gibiler için nefes almak bile çok zordu. Dostoyevski, "... Her şeyi tam anlamıyla algılamak, bir hastalıktır." diyor ve şöyle devam ediyordu: "... Ne kadar çok anladıysam o kadar derinlere battım, sıkıştım kaldım."

Bir şeyleri görmeye başladığımda henüz gerçekten çok küçüktüm. Gördüğüm şeylere anlam yükleyemiyordum veya kötü olmasına rağmen kendimi aksine ikna etmeye çalışıyordum. En basitinde; içten içe mutlu bir aile olmadığımıza ve annemle babamın birbirlerini sevmediğini o kadar iyi biliyordum ki, Özgür'ün ailesine bu yüzden çok özeniyordum çocukken. Ama "Hayır," diyordum "senin ailen de sevgi dolu bir şekilde yaşıyor."

Mesela çevremdeki hiçbir insanın beni sevdiğine inanmıyordum fakat kendimi aksine ikna ediyordum sürekli. Veya onlar için daha fazla özverili olmam, daha fazla şey yapmam ve kendimden daha fazla ödün vermem gerektiğini düşünüyordum. Bana "Çok asabisin." demişlerdi, sinirimi bastırmayı öğrenmiştim. "Çok konuşuyorsun." demişlerdi, susmaya çalışmıştım. "Zorluk çıkarma." denmişti, kendim dahil her şeyin kolayını sunmaya başlamıştım. "Normal değilsin." demişlerdi, normal olmak için çabalamıştım. Bunları yaparken canımın acısını, kendi benliğimin çığlık çığlığa olduğunu tamamen görmezden gelmiştim. Hayat zaten yeterince zordu. Kimseyi daha fazla zorlamamalıydım, değil mi? Ne yapıyordum ki ben?

Hangi hareketlerim beni sevmelerine engeldi? Hiçbir şeyi içimde tutmamam, her şeyimi insanlara anlatmam gözlerindeki değerimi düşürüyordu mesela. Öyleyse tamam, içime kapanmalıydım. Birisi bana sarılmalıydı çünkü çok endişeliydim. Ama kimse yoktu. O zaman tamam, ben kollarımı gövdeme sarmalıydım. Babam işteydi ve benimle ilgilenmiyordu. Tamam, ben kendi kendime baba olurdum. Annem gitmişti. Babamdan da benden de nefret ediyordu. Tamam, ben kendimi de babamı da çok severdim. Anlayabilecek kimse yoktu. Tamam, anlatmazdım. Kimse dış görünüşümü sevmiyordu. Tamam, öyleyse değişirdim. Artık liseye geçmiştim, büyümem ve olgunlaşmam gerekiyordu. Tamam, 13 yaşında kocaman bir adam olabilirdim. Tamam. Tamam. Tamam. Ben her şeyi yapabilirdim. Karşılığında istediğim tek şey beni sevmenizdi. Bana değer vermeniz, beni saymanız, dinlemeniz, bana insanmışım gibi davranmanızdı.

"Akşam-"

"Geç geleceksin. Büyük ihtimalle gelmezsin, başımın çaresine bakarım baba, sorun yok. Sen kendine dikkat et." Babam montunu giyerken başını salladı. "Annen ararsa ve canını sıkacak şeyler söylerse tamamen duymazdan gel. Paraya ihtiyacın var mı?"

Başımı iki yana salladım dalgınca. Annem beni aramazdı ama babam hep bu uyarıyı yapıyordu. Eğer annemin benim bilmediğim bir şey söyleyeceğinden endişeleniyor olsaydı "saçma sapan şeyler söylerse" derdi fakat "canını sıkacak şeyler"?

"Mete." Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda yanıma yaklaştı ve saçlarımı karıştırdı. 'At yalanını.' dercesine gülümseyerek, "Oğlum senin içtiğin sigara Marlboro, paraya ihtiyacın olmaması imkansız." dediğinde kıpkırmızı kesildim çünkü babamla, içtiğim sigarayı konuşacak değildim anasını satayım.

HalledilirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin