37: "Bedelli mutluluklar düzeninde, yüreğe güvenmek değil kolay."

504 40 84
                                    

(12.24)

Uzun bir süre boyunca her şeyin iyi gitmesine alışık olmadığım gibi, stabilliğe de değildim. Hayatım da ruh halime benzer ilerliyordu; çalkantılı, bundan da öte, önceden kestirilmesi imkansız olaylarla doluydu. Bakıldığında, herkesin hayatı öyleydi zaten. Geleceği kimse bilemez, göremezdi. Yalnızca bir dedektifmiş gibi bütün verileri ortaya koyarak tahmin yürütebilirdiniz. İleri görüşlülük de buydu; her ihtimali, varılacak her sonucu tahmin edebilmekti.

Her zaman kendimi en kötüsüne hazırlayarak devam eden biri olarak, karşıma çıkan şeylere şaşıramıyordum ne yazık ki. İlk an bir şok oluyor, ardından gelen dakikalarda 'Ben bunu önceden düşünmüştüm zaten.' farkındalığı geliyordu. Sürekli hazırlıklı olmak, her badire için önceden mental ve duygusal açıdan kendinden emin olmak insana kontrollü hissettiriyordu. Halbuki bunun, kontrollü olmakla veya olmak istemekle alakası yoktu.

Ne olayları ne de kişileri kontrol etme çabasına girmiştim. Kontrollü olmayı da istememiştim. Yani, belki, duygusal açıdan istemiştim? Gereksiz duygu patlamaları, anlık öfke yükselişleri, saçma sapan tepkiler verme durumlarımı elbette düzene sokma girişiminde bulunmuştum ama bunun için de terapiye gidiyordum, terapistim uğraşıyordu? Şaka. Yardımlaşarak iş yapıyorduk işte; o bana öğretiyordu, ben uyguluyordum. İyi de gidiyordum açıkçası, kendimden bu kadarını bile beklememiştim. Elbette korkularım vardı, her zaman da olacaktı ancak beni etki altına almalarına, yaşamıma benden daha fazla müdahalede bulunmalarına izin vermiyordum. Eh, başkan Barış'a kadar.

Sürekli beni kontrol etmeye çalışan insanlara karşın Barış, kendisinden beklenilenin tersine kontrol manyağı olabilecek en son insandı. Her ne kadar yaşı yirmi olsa da hala küçük sayılırdı fakat buna rağmen kontrol manyaklığının olgunlaşamamış insanların tipik özelliği olduğunun farkındaydı. Hayatı, insanın başına gelebilecek olayları hiçbir zaman kontrol edemeyeceğini bilecek kadar şey yaşamıştı. Ölüm. Asla kontrol edemeyeceğiniz bir şeydi ve bu gerçeklikle çok yakından tanıştığınızda insana garip bir rahatlık geliyordu.

Hiçbir şeyi kontrol edemeyeceğinin verdiği rahatlık, olacak olan şeylerin senin suçun olmadığını bilmek; kontrol manyaklığı bir nevi büyük bir sorumluluğun altına girmekti. Ancak hiçbir şeyin sizin elinizde olmadığını fark ettiğinizde, bam. Ne gerek vardı? Olacak olan her şekilde oluyordu zaten. Öyleyse kasmaya gerek yoktu, 'Hayatı sikeyim.' diyerek hayatı suçlayabilirdiniz. İşte, kendinizden başka, suçlayacak birisi veya bir şey vardı. "Olmak veya olmamak, işte bütün mesele bu." derken aslında cümlenin başına "Kontrol sahibi" kelimelerinin getirilmesi gerekiyordu. Çünkü asıl olay tam olarak buydu. Veya değildi.

İnanın hiç sikimde de değildi. Her şeyin bir bedeli olan şu dünyada insanın yüreğine güvenmesi zordu ama güvenecek başka bir şeyim de yoktu.

"Sonuç olarak, grup ödevinde birlikteyiz ve aramızdaki tek erkek kişisi de Alaz." Eslem şalını düzelttikten sonra arkasına yaslanırken gülümsedim. Sınıfta en son Eslemle yakınlaşmıştım çünkü o da ben de ön yargılı davranmıştık. Eslem, vücudumdaki dövmeler ve piercinglerim yüzünden başörtülü olduğu için ona karşı antipati beslediğimi düşünerek yanıma yaklaşmamıştı. Ben de, benden rahatsız olacağını düşünerek hiç konuşmamıştım fakat ikimiz de yanılmıştık; ben hiçbir zaman şekilci olmamıştım, Eslem de kimseye ön yargılı yaklaşmamıştı. Sonucunda, Eslem'in hayatında yakın olduğu ilk ve tek erkek arkadaşı olmuştum. Zaten ben bu yaşıma kadar akranlarımla anlaşamamıştım hiç, ya kendimden büyük erkek arkadaşlarım olurdu ya da yaşıt bir arkadaşım olursa bunlar kızlar olurdu. Ergenler çok kafa ütülüyordu.

Başak ve Irmak düşünceli bir şekilde kafalarını sallarken Alaz da onlara katıldı ancak saniyeler sonra anlamamış gibi kaşları çatıldı. "Bir saniye, Mete ne oluyor bu durumda?"

HalledilirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin