38: "Sarmaşıklar gibi sardın kalbimi, düşündükçe daha çok isterim seni."

494 44 71
                                    

(20.01)

Çağrı

Rüzgar yüzünüze doğru esiyorsa güvende sayılırsınız. Herkes gittiğiniz yolun yanlış olduğunu söylüyorsa adımlarınızı hızlandırmalıydınız. Eğer fırtına çok sertse, sizi yalnızlaştırıyorsa ve en önemlisi, sırtınızı yaslayacağınız kimseniz kalmamışsa yapacak en iyi şey, bedeninizi büyük bir duvar hâline getirmektir. Kabul görmek, ait hissetmek ve daha nicesi, ailenizin veya çevrenizin sizi olduğu gibi benimsemesi; hepsi aynı kapıya açılır; Bir çocuğun özgüveninin oluşması için en önemli etkenler. Psikoloji böyle yazar en azından. Bende ise tam tersi olmuştu.

Ne kadar karşı çıkıldıysa o kadar kendime güvenim gelişmişti. Yüzüme çarpan rüzgarı kucaklamış, arkamda kalan herkese duvar olmuştum. Yanımda olan insanları ise kollarımın altına almıştım. Hâlimden memnundum. Şu an olduğum kişi olmama etki eden bendim, bir başkasına izin vermemiştim. Ne aile ne arkadaş ne de insanlar. Kabullenemeyen kimseye darılmamıştım fakat taviz verecek de değildim.

Sigaramdan son bir nefes alıp izmariti çöp kutusuna attım. Hava buz gibiydi. Ufaktan kar yağıyor, zaten bembeyaz olan sitenin çimlerini örtüyordu. Eve giresim yoktu, sabaha kadar bahçedeki küçük kameriyede oturarak bu manzarayı izleyebilirdim, babamla mücadele etmekten daha huzurlu, bir babadan daha güven vericiydi.

5 kişilik ailenin son çocuğu olmanın birçok avantaja sahiplik ettiği sanılabilirdi. Küçükler her zaman daha şanslı derlerdi ancak diğer her şey gibi bu da bende farklıydı. Bir abi ve bir ablaya sahip olmanın dışında güzel olan bir şeyi yoktu. Ve bolca yeğene tabii. Dünyada bir hayvanın sevgisini kazanmaktan daha mutlu eden bir şey varsa o da bir çocuğun, özellikle de yeğenlerinin sevgisini kazanmaktı. 

İkinci sigaramın sonuna geldiğimde izmariti çöp kutusuna atmak üzereyken Barış'ın sesini duydum. "Geç mi kaldık?" 

İzmariti çöpe atıp arkamı döndüm. Barış uzun paltosunun yakalarını kaldırmış, her zamanki gibi ne düşündüğü anlaşılmayan ifadesiz yüzüyle bana yaklaşıyordu ve yalnız değildi. Özgür, gözleriyle aynı renk mavi beresi, soğuk olduğu için kızarmış burnu ve normalde soluk olan ama soğuktan kızarmış yanaklarıyla Barış'ın iri ve uzun cüssesinin yanında çekingen bir şekilde dikiliyordu.

Kısa bir an gözlerim Barış'a kayınca omuzlarını silkti. "Annen Özgür'ü çağırman için seni aramış ama açmamışsın. Sonra Özgür'ü aramış, Özgür sana sormadan bir şey demek istememiş, seni aramış ama yine açmamışsın. Sekreterin olarak beni aradılar ve prensesimizin rahatsız edilmek istemediğini söyledim. Bunun üzerine annen Özgür'ü getirmem için, gerekirse zorla kısmını özellikle vurguladı, zorbaladı beni. Özgür de sen neden telefonunu açmıyorsun diye beni zorbaladı. Ulağın mıyım, habercin miyim, güvercinin miyim ben yavşak, telefonun nerede senin?"

Barış, hayatı boyunca en uzun cümlesini kurduğunda Özgürle ikimiz şaşkınlıkla yüzüne bakakaldık fakat Özgür son kelimeleri duyunca kıkırdadı. Halbuki söze gayet nazik bir şekilde girmişti. Şaşırmamıştım, Mete çocuğu resmen kendine benzetmişti anasını satayım. Gerçi Barış da Kuzey tarafını kapatamıyordu. Sırıttım.

"Sen de hoş geldin Kuzey. Annemin seni davet ettiğini sanmıyorum ama. Eve girerken kapıda bırak, şaşırmasın kadın."

"Çok komik amın evladı seni." Barış homurdanarak apartmanın girişine ilerledi. Özgür gülerek bana döndü. "Aşırı gergin."

"Gelene kadar da böyle miydi?"

"Trafikte plaka görene kadar sakindi, plakaları görünce kendi kendine söylendi. Mırıldanıyordu ama küfür ettiğini duyabildim." Aynı anda gülmeye başladığımızda Barış çoktan binaya ulaşmış, asansörü bekliyordu.

HalledilirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin