boy

3.5K 375 78
                                    

ay merhabaa güzellerim.
haftada bir yazmaya devam ediyorum ve bu sefer yazar bakış açısını denedim. benim daha çok hoşuma gitti ama eğer fikir belirtmek isterseniz beklerimm.

beğeniyorsanız belirtin lütfenn bebeklerim ya da fikir alışverişi için açığım.

jungkook

"afiyet olsun.." tabağı önüne bırakıp karşısına otururken hafifçe eğilip yemeği yemeye başlamıştı. cidden çok acıkmış olmalıydı ki, bu çok normaldi, hızlıca yemeği yiyordu.
tebessüm edip bende karşı sandalyeye yerleştim. toktum ama yalnız hissetmesin diye elimde ki su bardağıyla oynuyordum. nefesimi hafifçe verirken bakışlarımı ona çevirdim.
ona sormam gereken pek çok şey vardı lâkin nasıl dile getirebileceğimi bilmiyordum. elimi boynuma götürüp kaşıdım ve tekrar başımı öne eğdim. yemeğini hızlı yemesi yavaşlarken bana baktığını hissetmemle başımı kaldırdım. ağzında ki lokmayı çiğneyerek bana bakıyor ve dikkatini başka bir yöne vermiyordu. gülümseyip ellerimi masanın altından birleştirdim.

"telefonun, telefonumla uyuşmadığı için malesef ki şarja takamadım ya da bozulmuş olabilir, açılmadı. ben de fazla bakmadan dolaba koydum, emin olabilirsin."
başını aşağı yukarı hareket ettirdi ve lokmasını yuttu. suyuna uzanıp büyük yudumlarla içerken dudaklarımı birbirine bastırdım.

"peki, kimse gelmedi mi buraya? herhangi birileri. çevrende herhangi anormal bir olay oldu mu Jungkook?"

başımı iki yana salladım. "hayır, seni zaten birkaç yüz metre ileride buldum. burası küçük bir yer, kim seni ararsa biraz zor bulabilir burayı. aramak istediğin kişiler varsa, onlara tarif ederim."
diliyle damağına baskı uygularken ellerini masaya yaslayıp arkasına yaslandı, başını sallarken gözlerini benden ayırmadan bakması garip hissetmeme neden olmuştu. ensemi kaşıyıp su bardağına baktım.

"kendinden... kendinden bahseder misin?" duraksayıp sonradan devam etmesine takılmadan onayladım.
"jeon jungkook tam adım, kendimi bildim bileli dedemle yaşadım ama kendisi vefat etti. bende o zaman bıraktığım üniversiteye gitmiyorum artık, tüm gün bu evdeyim. kısaca böyle diyebiliriz. sen kimsin? neden vuruldun?" adama özgeçmişimi dökecek halim yoktu ya. konuşurken biraz abâlik yaptığımı düşününce başımı hızla iki yana salladım ve ellerimi ovuşturdum.

"yani söylemek zorunda değilsin tabiki..." başını eğerek kıkırdar gibi ses çıkardı ve tabağı önünden kenara çekerek dikeldi.

"kim taehyung tam adım, mücevheratcıyım. bunu yapanlar kim bilmiyorum ya biriyle karıştırdılar ya da kendince beni düşman sanmışlar...sen, kaç yaşındasın jungkook?" yine bir duraksama sonrası sorusunu yöneltirken bakışları karşısında neden bu kadar ter akıttığımı sorgulamıştım.

"21 yaşındayım." kaşları şaşırdığı için mi yoksa alaya aldığı için mi havaya kalkmıştı anlamamıştım ama mimikleri çok cezbediciydi. sessizce boğazımı temizleyip bende dikeldim.

"küçüksün...neden bu kadar küçükmüşsün?..ah,ben 30 yaşındayım jungkook ama bana ismimle hitap et." gözlerim şaşkınlıkla açılırken birkaç saniye düzelmiş ve başımla onaylamıştım.

"pekala, nasıl istersen taehyung. tekrar yemek ister misin?"

"hayır biraz midem bulanıyor, o kadar gün aç kalmadan sonra. ben telefonunu kullansam olur mu?"

"tabiki." ayağa kalkıp kanepe üzerinde ki telefonu aldım ve taehyung'a uzattım. kısaca teşekkür edip elimden aldı ve salon tarafına gitti.
arkasından kısaca bakıp tabağı makineye yerleştirdim ve dolmuş makineyi çalıştırmak için aldığım tabletleri aramaya başladım. tanrım, nereye kayboldu bu tabletler?

yazar bakış açısı

taehyung elinde ki telefona namjoon'un numarasını tuşlarken diğer elinin bandajlı yarasının üzerinde gezdirdi. hafif sızı yaradan başlayarak vücuduna yayılırken kendini hafifçe kastı ve çalan telefonun açılmasını bekledi.

"alo?" normal sesini duyduğu namjoon'la sırıttı ve bilekliğinde ki kurumuş kan izlerine baktı.

"namjoon, ben taehyung. bu telefonun konumundan nerede olduğumu bulursunuz."

"taehyung! nerdesin sen günlerdir? başına bir şey gelmedi değil mi?"

"saçmalama joon. ufak bir kaza ama şuan iyiyim...hem de fazla iyi..." arkasını hafifçe dönerek dolaptan bir şey arayan çocuğa bakmıştı ve bilekliğini elinden çıkarmış,  namjoon'un konuştuklarını duyarken eğilip çocuk görmeden bilekliği kanepe altına fırlattı. geri doğrulduğunda çocuğa tekrar bakmış ve makineyi ayarladığını görmüştü.

"sorun yok joon, yarın gelin ve beni alın. acele etmenize gerek yok." telefonu cevap beklemeden kapattı ve kanepe üzerine koydu.

"sorun yok değil mi?" ona doğru konuşan çocuğa çevirmişti başını. beyaz takımların arasında durmuş çocuğa. çok farklı bir çekimi ve aurası vardı. zayıf, beyaz tenini kapsayan beyaz takımla çok güzel duruyordu.
saçlarında ki kestane rengi gözlerini süsleyen kirpiklerine düşüyordu. hafif uzun, dalgalı saçları ona tatlı bir hava katıyor ve büyük gözleri galaksi taşıyor gibi parlıyordu. minik burnunun ucunda ki beni fark etmişti taehyung, kendi beninin aynısı onda çok daha güzel olduğunu düşünüyordu. alt dudağı daha kalın olan dudak yapısı baş döndürücü ve etkileyiciyken çekinik bakışları, tavırları içinde bir yerleri okşamış ve gün yüzüne çıkmıştı. içgüdüsü içini tırmalarken hâlâ cevap bekleyen çocuğa gülümsemişti. içten gülümsemeyi uzun zamandır yapmadığı süre içinde çocuk karşısında istemsiz dudakları kıvrılıyordu.

"hayır, sorun yok. beni yarın almaya gelecekler sorun olmaz senin için değil mi?"

olmasındı.

"sorun yok benim için, rahat ol lütfen." başını aşağı yukarı sallamış ve kanepeye ilerleyen esmer beden kendisini kirli ve rahatsız hissetmiş olacak ki, arkasında ki çocuğa dönmüştü.

"banyonu kullanabilir miyim."


"dikişlerin ıslanmaması için bu bandajı iyi ki sarmışız beline." esmer adam yatakta sırtını başlığa yaslamış, yarı otururken yarasıyla ilgilenen çocuğu izliyordu. arada kendisine dönen gözleri zihnine kazıyor, her konuştuğunda büzülen dudaklarına bakıyordu.

"mikrobunu kırmak için süreceğim birkaç şey bunlar, eve döndüğünde mutlaka bu yaranı bilen birine göster. kötü olmanı istemem."

"dediğin için gideceğim." çocuk başını sallamış ve yaraya gerekli işlemi yapıp yeni gazlı bezle sarmıştı. çöplerini atmış ve ellerini yıkamak için banyoya girmişti. taehyung ise ayaklanmış ve boy aynasının önünde durmuştu. ıslak saçlarından damlayan su damlaları yere damlıyor, çökmüş yüzünü de ıslatıyordu. ellerini saçlarında gezdirip dağıtırken önünde ki kapıyı açmış ve terasa adımlamıştı.
ilk dikkatini çeken şey açık kırmızı lekeli, beyaz çarşaflar olmuştu. kaşlarını çatarak kendisinin olduğunu anladığı çarşaflara yaklaşmış ve elini gezdirmişti. bunu yapanlarla daha sonra ilgilenicekti, en hak ettikleri şekilde.

nefesini verip ufak terasta ilerlemiş ve karşısında ki kasabaya bakmıştı. çocuğun evi biraz uzakta kalıyordu ama dağların içinde ki bu küçük kasaba tatlı bir izlenim veriyordu. taehyung'un tahminince kasabada taş çatlasa müstakil altmış daire vardı. başını iki yana sallamış ve ellerini demirlere yaslayarak başını arkaya atmıştı. ciğerine temiz havayı doldururken ormanlık alana doğru çevirdi başını. uçsuz bucaksız gibi gözüken orman ürkütücü bir hava veriyordu ki, o severdi.

"taehyung?" kısık sesi duyduğunda doğrulup arkasına dönmüş, çocuğa bakmıştı. "burada hasta olabilirsin, vücudun fazladan mikrobu kaldıramaz. gel hadi içeriye. kahve yaptım."
anlayışla konuşan jungkook'u dinleyen taehyung başını şaşırtıcı derecede uysallık göstererek sallamış ve içeri geçmişti. çocuk önünden giderken hızlanan kalbi ile eve yayılmış olan çiçek gibi kokan kokuyu içine çekti.

burayı sevmişti, en çok da kendisiyle ilgilenen bu güzel oğlanı.

🐯🐰

Unknown Case'tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin