Bölüm 4

124 9 6
                                    

Nefes al.

Nefes ver.

Nefes al.

Nefes ver.

Bu bir döngü, mutlak suretle yapılmak zorunda. Neden peki?

Ölmemek için.

Ya, ölmek istiyorsam?

Bana yaşamak isteyip istemediğimi sormadılar, yaşa dediler ve yaptım. Zihnimin beni bir kafes gibi hapsettiği her gün nefes almak zorunda bırakıldım.

Sorsalardı ölmek istediğimi söylerdim. Eskiden istiyordum, şimdi yaşamak istiyorum.

Eskiden nefes almanın beni acizleştirdiğini hissederdim, verdiğim her nefesin korkuyla bezenmiş olduğunu düşünürdüm. Yanılmışım.

Kardeşimi bulana kadar pes etmediğimi gösterdiği için beni güçlü kılıyormuş.

Sadece verdiğim nefes değil, düşüncelerim, hareketlerim, korkularım, hepsi beni güçlü kılıyormuş.

Çünkü, pes etseydim hiçbiri olmazdı.

Uçaktan inmiş ve bizi havaalanında bekleyen beyaz arabanın içine binmiştik. Arabayı, kızıl bir kız sürüyordu. Onun yanındaki koltukta ise Doruk vardı, ben de arka koltuğa geçmiştim. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu, kelimeler bizi kırıyordu sanki.

Ortamdaki bu boşluktan yararlanarak çaprazımda oturan Doruk'u incelemeye başladım. Oldukça hoş saçları vardı, simsiyahtı. En güzelinden buz mavisi gözleri vardı. Aslında, onu ilk gördüğümde düşündüğüm kadar kusursuz değildi. Abartmak her zamanki huyumdu, ama yine de yakışıklı olmadığını söylemek yalan olurdu.

Evet, kesinlikle yakışıklı ama abarttığım kadar değil.

Kusursuz falan değildi, sadece benim o anki duygusallığımdan edebi payını almıştı.

Bu düşüncelerle gözlerimi önümde oturan kıza çevirdim. Çok güzeldi, o kesinlikle abartılmayı hak ediyordu. Uzun, kızıl saçları vardı.

Gıcık çakma kızıl değil, samimi doğal kızıl.

Resmen bir afet oturuyordu ön koltukta. Alev falan olabilirdi adı. Buna müsait bir tipi vardı. Çok da sevimliydi.

Gözlermi kızılın üstünden ayırmadan boğazımı temizledim ve iğneleyici bir şekilde "Bir açıklama alsam artık?" dedim. Kızıl, bana dikiz aynasından bakarken, Doruk ters bir hareketle arkasını dönme lütfunda (!) bulundu. Kızılla aralarında ufak bir bakışma geçti ve, "Tamamını henüz öğrenmeyeceksin." dedi. Bunu tatlı ses tonunu kullanarak söylemiş olmasa, çoktan ortalığı yaygaraya vermiştim.

Ama onun yerine, sadece merakla öne eğildim.

Konuşmaya başladı:

"Annen ve baban bir psikolojik araştırma üzerinde çalışıyordu, ne yazık ki kullandıkları deney yöntemleri biraz caniceydi, bu yüzden yasadışı bir araştırmaydı. Yaptıkları deneyler yüzünden başları pek çok derde girmişti ve paçayı zor sıyırmışlardı. Fakat sonuncusunda kurtulamadılar. Evi-"

"Dur dur dur, bunun sizinle ne alakası var?" dedim Ailemin ne tür bir pisliğe bulaştığı umrumda bile değildi, zaten olan olmuştu. Bu detayı düşünmüyordum.

Kızıl söze karıştı "Ben annenlerin deneklerinden -sonradan ölen- birinin yakınıyım, Doruk ise or-"

Kızılın lafı Doruk'un şiddetli öksürmesiyle bölündü. Kızıl bir an şaşırdı, sonra bir pot kırmak üzere olduğunu fark edince kızarmış yüzünü yola çevirdi ve tüm dikkatini arabayı sürmeye verdi.

Açıkçası kıskandım, benim hiç yüzüm kızarmaz. Tüm kitap ve film karakterlerinin kızarıyor da ne oluyor yani? Benim yüzüm sadece hastayken falan kızarırdı, utanınca değil. Tabi genel olarak utanmaz biriydim, bunun payı büyük olabilir.

Ben kafamı yüz kızarmasına takmışken Doruk öfkeyle önüne döndü ve yolculuk boyunca bir daha hiç konuşmadık.

Yaklaşık iki saat süren yolculuğumuz boyunca Sahne'deydim. Sahne insanı rahatlatıyordu, bu yeni öğrendiğim şeylerden sonra da rahatlatmaya ihtiyacım vardı.

Ne kadar iyi, annem ve babam sandığımın aksine psikolog değil yasadışı işkence yapan birer caniymiş. İçim rahatladı, ben de bir an normal insanlar sanıp korkmuştum(!).

Umursamadım -her zamanki gibi- ve kafamı sola çevirerek dışarıyı izlemeye başladım. Yolda gördüğüm şeyleri saymak benim için küçüklüğümden beri bir oyundu.

18 ağaç ve 3 araba sonra, Doruk'un durması için kızıla bağırması sonucu yapılan ani frenle durduk. Yanındaki kapı açıldı ve bir çocuk bindi. Yakışıklı değildi ama sevimliydi, çocuksu bir havası vardı. "Selam!" dedi biner binmez. Onun bu neşeli havasına hiçbirimiz karşılık veremedik, kızıl arabayı sürmekle, Doruk somurtmakla ve ben de onu incelemekle meşgüldüm. İlk başta beni görmedi, fakat görür görmez heyecanla Doruk'a "Bu o mu?" dedi. Doruk somurtarak "Evet." diyince bana döndü ve "Selam, ben Ayaz." dedi.

Ayaz, ayaz, ayaz... Ben bu ismi nerden tanıyorum?

Gülümsedim ve "Ben de Derin." dedim. Sonra bir suskunluk oldu, o gözlerimin içine bakarak söyleyecek bir şey arıyordu ama söylenecek de bir şey yoktu.

Şunu mu desin: "Hani sen şu ailesi psikomanyak olan, yetim kız mısın? Hani kardeşi kayıptı?"

Evet, evet oydum.

Sessizleşti ve önüne döndü. Söyleyecek bir şey bulamamıştı.

Yaklaşık on dakikalık sessizlikten sonra kızılın telefonunu çaldı. Doruk yavaşça telefona uzandı ve kimin aradığına baktı. Arayan kişiyi görünce yüzünü ekşitti, "Emel arıyor." dedi.

Kızıl gülümsedi ve "Dosyaları vermesi için onunla konuştum, zor yoldan." dedi.

Tatlı gülümsemesi değildi, çok itici bir yüz ifadesiydi fakat kızılın yaptıklarını duyunca Doruk ve Ayaz da ona katıldı. Ben ise hiçbir şey anlamadığım için boş boş baktım.

Doruk telefonu açtı ve mümkün olabilecek en masum ses tonuyla "Duru şu an müsait değil, sonra ara lütfen." dedi.

Demek kızın adı Duru'ymuş.

Ardından telefonu kapattı ve yerine bıraktı. Yolculuk boyunca hiç ama hiç konuşmadık, Ayaz bile tek kelime etmiyordu. Herkesin yüzü asıktı. Sırf sohbet başlatmak adına, "Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Duru cevap verdi "Bir otele. Geceyi orda geçireceğiz."

O bunu söyler söylemez, bir otelin önünde durduk. Doruk ve Duru bir oda ayarlamaya giderken, ben ve Ayaz bagajdan eşyaları alıyorduk. Yolda Ayaz'ı konuşturmaya çalışmış ve tonla soru sormuştum, ama geçiştirmişti. Gıcık.

Beş dakika sonra hepimiz odalarımızdaydık, herkesin odası ayrıydı.

Uyumak istedim ama uçakta zaten uyuduğum için uyuyamadım ve yatağın başında amaçsızca oturdum. Saate baktığımda altıya geliyordu, yapacak bir şey bulamayınca Eylül'ü aramaya karar verdim. Telefonu elime aldım ve rehbere girip numarasını buldum, ara tuşuna bastım ve beklemeye başladım.

"The person you have called cannot be reached at the moment, please try again later."

SAHNE (#Wattys2015)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin