Küçükken öğretmenim boşlukta sesin yayılamadığını, sadece ışığın yayılabildiğini söylerdi. Yalan.
Boşluktayım, ama annemin çığlıklarının yankıları hala bana ulaşıyor.
Boşluktayım, ama yolumu aydınlatacak bir ışık yok.
İnsanlara inanamıyorum, yalanlara inanıp mutlu olabiliyorlar. Onlar yalan, mutluluğun elinden alınacak, hem de çok acı bir şekilde.
Mutlu bir ailem olduğu yalanına inanarak beş yıl yaşadım ve inandığım tüm gerçeklik bedenimi parçalayıp ruhuma işlercesine yok edildi.
Hangisi daha acı bilemiyorum, yalanlara inanarak geçirdiğim beş yıl mı, yoksa gerçekleri görerek yaşadığım on beş yıl mı? Hayatımın dörtte birini yalan, üçte birini merak içinde geçirdim.
Ama bu merak yarın sonlanacak. Bundan tam 24 saat sonra, yirmi yaşıma basacağım ve bu ayıcığın içinde daha fazla sır kalmayacak.
Yatağımın yanındaki komodinin üstünde duran saat 00.00'ı gösteriyordu. 24 saat sonra bu işkence bitecek.
1440 dakika.
...
Saat 00.01.
1439 dakika.
...
Dakikaları saymayı bırakıp ayağa kalktığımda saat 03.51 idi. Artık uyuyamayacağımı bildiğim için yatağımdan kalktım ve ses çıkarmamaya özen göstererek mutfağa gittim. Masada duran sürahiye uzanıp doldurduğum suyu içmeye başlayacağım anda gelen bir gürültü bardağı yere düşürüp kırmama sebep oldu. Bardağı ya da gürültüyü umursamadım, en kötü ihtimalle tüm aileme işkence edilirdi, geçen sefer buna benzer bir şeyler olmuştu.
Ah, ama doğru ya, benim bir ailem yok.
Bu evde birlikte yaşadığım kişi, tek dostum olan Eylül. Başka kimse benimle konuşmuyor, tuhafmışım. Başıma gelenleri duysalar arkalarını dönüp kaçarlar.
Bilmiyorlar.
Kimse bilmiyor.
Ne diyebilirim, nasıl anlatabilirim ki?
Annem bilmediğim bir sebepten dolayı işkence görerek öldü, kayıp kardeşimi aramaya giden babam asla geri dönmedi. Hepsinin açıklaması da bir oyuncak ayının içinde.
Evet çok mantıklı (!), biliyorum. Bir gerilim romanı gibi, veya bir masal ya da çizgi film. Ama gerçek işte, gerçek çünkü acıtıyor.
Ben buyum.
Kimsenin asla inanmayacağı, sevemeyeceği, uzaktan acıyacağı kız.
Kimse bu hikayeye inanmaz.
Kimse ben bile kendimden nefret ederken beni sevmez.
Ve herkes sadece orada durup, bir kaç şiirsel laf edip acıyormuş gibi yaptıktan sonra yardım ettiğini sanarak beni köşemde çürümeye bırakır.
Ben buyum.
Acınası, var olmaması gereken.
Ve de daima yalnız.
Edebi düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan şey ikinci bir gürültüydü. Eylül'ün bu saatte ne yaptığını düşünmeden edemedim.
Yine de umursamadım ve mutfaktan çıkıp sola döndüm, koridorun sonuna ilerledim ve kapıyı açıp odama girdim.
Eylül'le uğraşamazdım. Yatağıma girdim ve günışığına çıkarılmayı bekleyen sırrı daha fazla üşütmemek için uyumaya karar verdim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHNE (#Wattys2015)
Teen FictionDoğru sandıklarımız aslında bir yalan, ve yanlış bildiklerimiz aslında gerçeğin ta kendisiydi. O kadar çok hayal kurmuştuk ki, gerçeğin ne olduğunu ayırt edemiyorduk. "Artık hayal kurmuyorum, yıkılmaları canımı yakıyor." Bu bir masal değil, bir den...