26.Bölüm

21 1 0
                                    






🌟




İstanbul'daki milyonlarca insan arasındaki bir falcının bana dedikleri zihnimde yankılanırken ruhumda alevlenen ve hiç sönmeyen ateş nabzımdaki nabızla daha da harlanıyordu.

Ares benliğimi canlı tutan, alevlerimi kontrol edilemez bir noktaya getiren öpücüklerine devam ederken kendimden geçmek üzere olduğumu hissediyordum.

Gecenin üçünde, yatağımızda, onun kolları arasına hapsolmuş bir vaziyetteydim ancak hiçbir özgürlük bu mahkumiyet kadar tatlı olamazdı.

Ne ara bu noktaya gelmiştik anımsayamıyordum.

Sessizliğin duvarlarıyla kaplanan zihnim boş bir levha gibiydi.

Yalnızca Ares'i yazmıştım üzerine.

Şu an umurumda olan tek şey o'ydu. 

O ve ben.

Yalnızca ikimiz.

Ares'le tanışana dek sevginin dokunmayla, öpüşmeyle ifade edilebildiğine inanmazdım. Sevgiyi hissetmezdim.

Ama Ares o kadar güzel seviyordu ki, boynumu okşayan parmak uçlarından bile sihir misali sevgi akıyor gibi hissediyordum.

Sevildiğimi ilk kez iliklerime kadar hissediyor, sevgisizliğin ilmek ilmek işlendiği ruhum onun ışığla karanlığından kurtuluyordu.

Gözlerimin altında gezinen parmaklarını hissettim, dudakları dudaklarımla olan temasını keserken "Neden ağlıyorsun sevgilim?" diye sordu endişeyle. Göz kapaklarım aralanırken buğulanmış gözlerle ona baktım. Ağladığımı dahi farketmemiştim.

İçimdeki çocuğun ölü ruhuna ağlıyordum.

Ne kadar ışıklarla donatılsa da, sevgiyle sarmalansa da artık yaşayamazdı. Bir anka misali küllerinden doğamazdı. Bir masal değildi bu, efsane değildi. Ölmüş bir ruh yeniden can bulamazdı.

Zayıf bir sesle "Ares." diyerek yutkundum.

"Yanlış bir şey mi yaptım?" diye sordu üzerimden kalkıp beni de kaldırırken. Başımı iki yana sallarken kucağına yerleştim. "Hep sev beni, olur mu?" diye sorarak ona sıkıca sarılmıştım. "Ne olursa olsun sev beni. Hep sev. En çok beni sev."

Ares beni sarmalarken "Her zaman seveceğim seni." diyerek saçlarıma bir buse kondurdu. "Ne olursa olsun son nefesime dek seni seveceğim, en çok seni seveceğim."

Sessizce gözyaşları akıtırken "Keşke daha önce tanışsaydık." dedim. "Çocukken. Keşke o zamandan beri sevseydin beni."

Nazikçe saçlarımı okşarken "Anlat bana kalbim." dedi. "Ne olduğunu anlat bana. Neler var o güzel aklında?" 

Sessizce ağlarken ona sarılmaya devam ettim.

Ağlamanın verdiği halsizlikle bedenim ağırlaşırken uykuyla uyanıklık arasında gidip geliyordum.

Uykuya dalmadan önce "Seni sevmek istiyorum." diye mırıldanmıştım. "Gerçekten seni sevmek istiyorum ama kalbimi korumak için o kadar derine hapsetmişim ki ben bile ulaşamıyorum ama sen ulaşabiliyorsun. Çok korkutucu bu." Usulca iç çektim, kokusu ciğerlerime dolarken bir nefes daha almıştım.

"Lütfen kalbimi de sen öldürme, elimde bir tek o kaldı. Yok olmanın eşiğindeyim. Yok etme beni."

...

Duaların okunduğu mezarlıkta, formaliteden siyahalra bürünmüş bir şekilde başımda şalla ayakta duruyordum.

Trabzon'daydık.

MEYUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin