0.7

1.1K 91 15
                                    

...

"Bir tane daha içmek istiyorum. Lütfeen." dedi Felix karşısında oturan sevgiline bakarak. Zaten yeterince serhoş olduğunu düşünen sevgilisi ise inatla Red ediurpsu Felix'in bir bardak soju teklifini. Çünkü biliyordu ki asla bir bardakla yetinmeyecekti. Sürekli daha fazlasını isteyecekti.

" Olmaz dedim Lix! Uyku vakti geldi artık. Hadi kalk." dedi Hyunjin ama sevgilinin uyumaya niyeti yoktu. "Nerelerdeydin Hyunjin, neden sana en çok ihtiyacım olduğu anlarda seni yanıma bulamıyorum?" dedi uykulu sesiyle. " Uykum... geliyor sanırım." dedi ve sarı saçlarını kaşımaya başladı. " Ama biliyor musun, sırf bu yüzden anneme çok benziyorsun. O da tıpkı senin gibi en çok ihtiyacım olduğu zamanda çekip gitmişti. Sonra bir daha da geri dönmedi. Sen de dönmeyeceksin sandım, çok korktum. Ama döndün." dedi kapanmak üzere olan gözleriyle etrafına bakarken. Nerede olduğunu unutmuş gibi bir hali vardı. Çok falza içtiği için yanakları ve burnu kızarmıştı, böylece çiller daha çok belli oluyordu ve Hyunjin her seferinde bu görüntüye aşık oluyordu.

Felix ilk defa ailesinden bahsediyordu. Her zaman sır gibi sakladı geçmişini, ailesini. Kimseye anlatmadı, kendine bile... Şu an bunları anlatıyor olması çok garip gkeşmişiti ki Hyunjin'e 'Acaba ona biraz daha soju verip, ailesi hakkında başka şeyler de sormalı mıyım?' diye düşünmedi değildi. Ama sonra bu saçma fikirden hemen vaz geçti. Zaten zamanı geldiğinde Felix her şeyi anlatırdı.

Kafasındaki düşünceleri zihnindeki tozlu raflardan birine kaldırdı vee çoktan uyuya kalmış olan sevgilisini inceledi.
Sanki... Sanki dünya üzerindeki bütün güzellikler onun yüzündeki çiller haline gelmiş ve kusursuz hale getirmişlerdi. Her bir çil papatyaya dönüşmüş gibiydi. Lix'e her sarıldığında papatya kokusu alırdı fakat Felix parfüm kullanmayı hiç seçemzdi. Papatya bahçelerinde gezdiğine, uyuduğuna hatta bşr papatya bahçesinde yaşadığına inanırdı, çünkü parfüm kullanmadan nasıl bu kadarr güzel kokabilirdi. Ama Felix bu, tüm güzellikleri vücuduna toplayan Felix bu. İnanamak bu kadar zor olmamalı.

" Döndüm sevgilim ve bir daha seni yanlız bırakmayacağım. Annen gibi olamayacağım. Söz veriyorum." dedi ve sevgilisini kollarının altına aldı. Uyku vakti olduğunu yeniden hatırlatarak onu üst kata çıkardı.

Lix'i kendi yatağına yaptırdıktan sonra odadan çıktı yeniden oturma odasına ilerledi. İçinde çok kötü bir his vardı ve ne yapsa geçmiyordu. Acaba Felix'in söyledikleri ile bir ilgisi olabilir mi diye düşündü ama emin olamıyordu. Daha bir kaç gün önce hayattaki tek akrabası olan babaannesinin cenazesinden dönmüştü ve kapısının önünde sahiplenilmeyi bekleyen bir kedi gibi duran Lix'i görmüştü. Sahi, çok kırgındı ama o halini görünce anlamıştı gerçeği, değil günler, haftalar, ondan bşr saniye bile ayrılacak gücü yoktu. "Ne zor şeysin be aşk. Ne hallere sokuyorsun insanları. Yaşayamaz, nefes alamaz hale getiriyor, bir anda çekip gidiyorsun. Ama gitme bu sefer, ne benim kalbimden ne de papatyamın kalbinden, bırakma, ayrı düşürme bizi."

Felix'in izni olmadan onun yanına yatacak değili zaten ikisi çok yorulmuşlardı. Aylardır en çok yoruldukları günleri yaşıyorlardı. Daha fazla düşünmek istemiyordu zaten göz kapakları yavaş yavaş kapanıyordu, kanepenin ucunda duran örtüyü üzerine örterek rüyalarına merhaba dedi.

...

" Umarım dün gece saçma sapan bir şeyler söylememişimdir. Çok sarhoştum." dedi Felix. Hyunjin kafasını olumlu anlamda salladı " Neler neler itiraf ettin, günlüğe yazılmaz bunlar. Ne kadar çok şey saklıyormuşsun sen benden. " kıkırdadı ve tavada ki yemeği karıştırmaya devam etti. Felix uzuun süre düşündü, Hyunjin'den hiç bir şey saklamıyordu ki, ne anlatmış olabilirdi? Yumruk yaptığı elleri Hyunjin'in sırtına vurdu ama o kadar dikkat ediyordu ki canını yakmamak için.

" Yalancı seni. Ben senden hiç bir şey saklamıyorum ki!"

" Neden o kadar endişelendin o zaman?" dedi ve tekrar kıkırdadı ama bu sefer Lix'de ona eşlik ediyordu. Barışmalarının şerefine, tüm arkadaşlarını kahvaltıya davet etmişlerdi ama masada tabak bile yoktu. Sadece; konuşuyor, eğleniyor, kahkahalar atıyorlardı. Birbirlerini o kadar özlemişlerdi ki anlatmaya kelimeler yetmiyordu.

" Eğer masayı Kai hazırlasa tüm gün dilinden düşmeyiz biliyorsun değil mi papatyam?"

" Bilmez miyim? Sadece bu günle kalmaz iki hafta lafını eder. O yüzden ben gidip masayı kuracağım."

...

Bence biraz mutlu olmayı hak ettiler. Sonuçta hayatları zaten çok zor ve bu zor şeylerin arasında birilerinden destek almaları gerekiyor. Umarım mutlulukları uzun süre devam eder. :)

Papatya prens

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Papatya prens

Ice Mafia ~HyunLixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin