1.0

1K 85 269
                                    

günün ikinci bölümü! ilkini lütfen atlamayın. yıldıza basmayı ve bolca yorum yapmayı unutmayın 🥺 iyi okumalarrr💖

bölümü medyadaki şarkı ile dinleyebilirsiniz!

berk, aybike'nin bu saatte, üstelik kar yağan gece ayazında neden aniden buluşmak istediğini asla anlayamamıştı. karaokeden sonra konuşmamışlar, aybike de bir şey belli etmemişti. eğer şüphelenseydi sorup belki de -yüksek ihtimalle- alay gerekmez miydi?

adımları mahallesindeki parkı bulduğunda, kızın bankta kollarını kendisine sarmış bir şekilde oturduğunu gördü. alanı netleştiğinde ise üstünde siyah bir kazaktan başka bir şey olmadığını fark etti.

endişeyle adımlarını hızlandırdı. kızın oturduğu banka ilerledi, üstündeki deri ceketi çıkardı. "giy şunu, donacaksın."

aybike, ağlamaktan kızarmış gözlerle ayağa kalktı. ilk önce cekete, ardından kızıl oğlanın sert, ama kendisi için yumuşatmaya çalıştığı çehresine baktı.

tahammül edemiyordu. berk'e bunca zaman kötü davranmış iken oğlanın hâlâ ceketini vermesine, sevgisini nefretle baskılasa da gerektiği yerlerde bunu göstermesine dayanamıyordu.

kalbini ezsin, ruhunu yakıp geçsin istiyordu. çünkü az sonra kendisi tam da bunu yapacaktı.

ceketi elinden sertçe aldı, öfkeyle yere attı. berk, kızın bu tavırlarını asla anlayamazken şaşırdığını açıkça kaşlarını çatarak belli etti.

"bana iyi davranma! neden iyi davranıyorsun ya? neden umursuyorsun beni!" berk, böyle bir soru beklemiyordu. kızarmış yeşile çalan gözlere baktı, baktıkça içi titredi. ruhu üşüdü.

kar ya da gecenin ayazı değildi, onları üşüten. kavuşamamazlığın soğuk aleviydi. cayır cayır yanmaları gerekmez miydi? bu alevler neden üşütüyordu içlerini?

berk, yerden ne olursa olsun ceketini aldı. kıza sabırla yeniden uzattı. "giy, öyle konuşalım." başını olumsuz anlamda salladı.

burnunu çekerek, "hayır!" dedi bağırarak. "giymeyeceğim!" başını olumsuz anlamda, kendi kendine salladı berk. kıza yaklaştı, ceketi omuzlarına örterken aybike olduğu yere çivilenmiş gibi hissetti. kokusu öylesine güzeldi ki, aklını yitirmesine neden oluyordu.

banktaki eskiz defterini gördü. kaşlarını çattı. buraya neden defterle gelmişti ki? hiçbir şeyi anlayamıyordu, berk.

kıza ceketi giydirdikten sonra geri çekildi. "bu zamana kadar bana neden durup dururken nefret beslediğini sordum mu?" dedi berk, kırgınca tebessüm ederek.

hemen ardından kendisi cevapladı sorusunu. "sormadım. sen de sorma." aybike yutkundu. haklıydı. gerçeklerle birer birer yüzleşirken oğlanın sadece sustuğunu, öylece baktığını hatırladı.

geçmiş, içine büyük bir yükle yerleşti.

"bana iyi davranma!" dedi aybike, sesini yükseltip oğlanın göğsüne tükenmişlik hissiyle elini yasladığında. "bakma, böyle. güzel güzel bakma. hep kırgınlıkla bak."

berk yutkundu. adem elması sertçe titrediğinde aybike dayanamadı. sıcak dudaklarını, oğlanın adem elmasının üstüne hasretle bastırdığında berk'in içi titredi.

çok değil, biraz önce ruhunu donduran o alevler, artık yakıyordu. cayır cayır yanıyor, yine de tek kelime edemiyordu. yapma diyemiyor, yine sevdiği kıza yeniliyordu.

bir darbe daha yiyeceğini hissederek yeniliyordu.

"neden," diye sordu berk, kendisinden uzaklaşıp banktan eskiz defterini alan kıza. gözleri dolu doluydu. teni buz gibi, içi zıttıydı, alev alevdi. bu kor alevlerde tek başına yanacağını biliyordu.

aybike, defterin arasındaki yırtılmış kağıtları eline aldı. berk'in büyük avucunu kavradı, kağıtları eline sıkıştırdı. gözlerinden akmaya başlayan yaşları umursamadan titreyen sesiyle konuştu.

"bunlar yüzünden."

berk, kızın gözlerinden akan her bir yaşı bitiminde öpmek, çiçekler yeşertmek istedi.

avucunu açtı. kağıtlara teker teker baktığında, hepsinde kendisinin olduğunu gördü. okulda uyuklarken, kitap okurken, ders dinlerken, tamir yaparken...

son bir kağıt kalmıştı. ona bakmadan, karşısındaki kıza baktı. şimdi anlıyordu, tolga'ya gerçekten kızın söylemediğini.

dudaklarının arasından fısıltı gibi iki kelime döküldü. "özür dilerim..."

son kağıda baktı. yağan karın altında, gece vakti, bir bankın önünde dudaklarını birleşmiş halde gördü. hafifçe gülümsedi. yalnızca çizimi bile öylesine hızlandırmıştı ki ağrıyan kalbini...

"seni sevdim," dedi berk, titreyen sesini umursamamaya çalışıp içini ilk defa kıza dökerken.

sakladığı, çoğu zaman hissetmekten utandığı ama asla kaçamadığı, uğruna canını verebileceği hislerini ilk defa bu kadar açık yaşamak, hatta sahibine anlatmak zor geldiğinden birkaç defa cümlelerini toparlayamamış ve kekelemişti.

aybike ise utançla bakıyordu, sevgisine hayran olduğu kızıla. "okula geldiğim ilk gün... itiraf edemedim kendime, davranışların o kadar kötü hissettiriyordu ki."

yutkundu, zar zor.

"vazgeçemedim. kalbimi hırpalasan da, canımı yaksan da, beni her fırsatta yaralasan da kopamadım. bilmiyorum... bu belki de bir eziklik, ya da zaaf."

titreyen elleri, kızın yanaklarında yer bulduğunda aybike gözlerini kapattı. bunu yapmamalıydı, yanlıştı. istediği itirafı almıştı işte, neden duramıyordu?

"sen, benim en büyük zaafımsın aybike. ne yaparsan yap, ne kadar kırarsın kır bu kalp yine senin önünde diz çöküyor. vazgeçemiyorum."

dudaklarını, kızın sıcak, gül kurusu dudaklarının üstüne bastırdı. kar yağıyordu. gecenin ayazı ikisinin de vücutlarını titretiyor, ancak soğuğu hissetmiyorlardı.

çok beklemişlerdi. çok istemiş, özlemle, hasretle dolup taşmıştı göğüs kafesleri.

aybike, bu uzun öpücük sonrası geri çekildi. son kez sardı kollarını, kızıl oğlanın yapılı bedenine. "özür dilerim, özür dilerim, çok özür dilerim..." diye kendi kendine mırıldandı, başını göğsüne gömerken.

berk bir şey söylemedi, ama verebileceği en güzel cevabı verdi. kızın titreyen bedenini sıkıca sarıp güzel kokulu saçlarına şefkat dolu bir öpücük bıraktı.

bu sırada aybike, kot pantolonun cebinden telefonunu usulca çıkardı, ses kaydını durdurdu.

berk ise bunu görmesine rağmen hiçbir şey söyleyemedi. kızın saçlarına son bir öpücük bıraktı, "git artık," dedi güzelce.

aybike parktan ayrılıp arabasına ilerlerken berk'in içi kırgınlıkla doluydu.

bölüm içime sindi, umarım beğenmişsinizdir 🥺💖

tamirci çırağı / ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin