merhaba... final bölümüne hoş geldiniz. son defa yıldıza basmayı ve bol bol yorum yapmayı unutmayın. kitabı da kütüphanelerinizden çıkarmayın, istek gelirse özel bölüm atarım. iyi okumalar 🥺💞
bölümü medyadaki şarkı ile dinlemeyi unutmayın...
aybike'nin ölümünün üstünden bir yıl üç ay geçmişti. bu süre içerisinde, berk hayattan tam anlamıyla kopmuş gibiydi. ömer'in ve doktorların zoruyla hayatta kalacak kadar yiyor, verdikleri ilaçların hiçbirini içmeden çöpe atıyordu. rol yapıyordu. görmüyorum aybike'yi, o gitti diyordu ama gitmiyordu.
ilaçları içse, aybike giderdi. bir daha onu göremezdi. konuşamaz, karşısında küçük, savunmasız bir çocuk misali ağlayamaz, teselli bulamazdı. "bilmiyorlar ki... doktorlar hiçbir şey bilmiyor, aybike. verdikleri ilaçların beni daha kötü bir hale getireceğini bilmiyorlar." burukça gülümsedi.
kızın gelmesini bekliyordu. yattığı kliniğin çatısında oturmuş, kızla konuşuyordu. inanmıyordu. gittiğine, onu bıraktığında, kimsesiz kaldığına inanamıyordu. o örtüyü kızın yüzüne hiç örtmemiş gibi davranıyordu.
hem, ömer de yalan söylemişti ona. dün aybike karanlıktan hâlâ korktuğunu söylemişti. hani artık korkmuyordu karanlıktan?
"biliyor musun," dedi buğulu gözlerle gökyüzüne bakarken. "bence o ilaçları kendileri içmeliler. unutmak, hatırlamamak böyle bir şey değil ki... seni silmeye çalışıyorlar zihnimden, yüreğimden, ruhumdan... ama merak etme, ben izin vermiyorum onlara."
kızın silüetini gördüğünde derince yutkundu. gözlerinin dolduğunu hissetti. çok özlemişti aybikesini... sarılamadığı, öpemediği, koklayamadığı için her gece ağlıyordu. onun yanına gitmeyi çok istiyordu, çünkü aybike oğlanı bırakıp gidiyordu.
arkasından gidebilmek adına çok ağlıyordu. hiç gözyaşı dökmemiş gibi yaşlar süzülüyordu yanaklarından. ama aybikesi ona izin vermiyordu. hayatta kalmasını, klinikten çıkmasını ve ilaçlarını düzenli içmesi gerektiğini söylüyordu.
berk ise ısrarla reddediyordu. kızın yüzünde hâlâ o günkü gibi yaralar vardı, kesik izleriyle doluydu. madem ilaçlar insanları iyileştirirdi, o halde neden aybikesinin ay'dan daha güzel, parlak yüzünü iyileştirememişlerdi?
"hoş geldin, yanıma otursana." başını olumsuz anlamda salladı.
"ilaçlarını yine mi içmedin?" berk, küçük bir çocuk gibi dudağını büzdü ve başını olumlu anlamda salladı.
"içmedim. onların hiçbir işe yaradığı yok ki! iyileştirmiyor insanı, kurutuyor. ruhunu emiyor. benim o ilaçlara ihtiyacım yok." yanına oturmayı reddeden kıza kırgınlıkla baktı. "sana ihtiyacım var. sen olmadığın sürece ben iyileşemem ki..."
aybike, burukça gülümsedi. yanına oturamazdı. oturursa eğer, daha çok yanında gelmek isterdi. sarılsa, kızıl oğlan boşluğa düşerdi. öpse, alev alev yanardı. yapamazdı. gerçek aybike, toprağın altındaydı. hastane odasındaki son bakışıyla gitmişti.
"onları içmezsen beni göremezsin." başını hızla salladı, berk.
"bari sen bana yalan söyleme," dedi titreyen sesiyle. "zaten herkes yalan söylüyor. o ilaçları içtikçe sen gidiyorsun, yanıma hiç gelmiyorsun. ben seni yanımda görmek istiyorum." gözlerinden akmaya başlayan yaşları tutma gereği duymadı.
"seninle geleyim diyorum, ona da izin vermiyorsun. ben ne yapayım?" üzüntüyle kızıl oğlana baktı, aybike.
"berk," dedi yatıştırıcı çıkan ses tonuyla. "sen gel diyorsun, ama ben gelemem. sen de gelemezsin. aramızda dağlar var, denizler var, hatta bulutlar, güneşler, aylar bile var." kırgınlıkla sevdiği kızın yaraları silüetine baktı.