iyi okumalar. 🖤
senin gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu artık ayırt edemiyorum. bazen geliyorsun, yaralar oluyor yüzünde. yanıma otur istiyorum. ben seveyim yaralarını, öpeyim teker teker ve çiçek açsınlar... izin vermiyorsun. sana da siner yara kokusu, mikrobum sarar bedenini diyorsun; ardından mırıldanıyorsun. sanki hiç sarmamış gibi.
böyle mırıldandığında kızıyorum sana. bana kötülük etmediğini, sardığın bedenimde yalnızca iyi şeylerin dolanacağını söylemeye çalışıyorum ama sen kabul etmiyorsun. bilmediğimi söylüyorsun. bana yaptıklarını, çektirdiklerimi bilmiyormuşum. delirdiğimi bilmiyormuşum.
başkaları söylediğinde o kadar ağır gelmiyor bana. hep diyorlar ki aklını yitirmiş bu çocuk!
yazık... gül gibiydi.
delirmiş!
ama umurumda olmuyor. ömer söylediğinde biraz düşünüyorum, o kadar. ama sen ona kızma, çünkü o bunu hep içinden söylüyor ama ben bakışlarından anlıyorum, acıyarak bakıyor bana. bir daha geri dönmeyecekmişim gibi. artık siyasi şeyler de anlatmıyor, öylece oturuyor yanımda ve gökyüzünü izliyoruz, bazen sahil kenarına gidip iki çift laf ediyoruz.
sadece...
sen.
sen işte.
delirdiğimi senden duymak bana çok acı ve ağır geliyor, aybike. bu yüzden mi gelmiyorsun yanıma? sana dokunmamı bu yüzden mi istemiyorsun? korkuyor musun benden?
ben senden hiçbir zaman korkmadım, biriciğim. delirmedim de. deliler aşık olabilir mi?
deliler hatırlamaz da...
mesela ben neyi hatırlıyorum, biliyor musun? beni öptüğün o karlı kış gecesini... ceketimi yere attığın, ama sonrasında öptüğün. ötesi yok zihnimde, silinmiş her şey. öncesinde birbirimizi kırdık, o kadar.
değil mi?
aybike, biz mutlu olamayacak mıyız?
hiç mi...
yatağına uzanıyorum, yastığına sarılıyorum ama kokunu hissedemiyorum. kaç sene geçti ki sana dokunamayalı... bilmiyorum. üç. belki üç olmuştur. dört mü? neden yanıma gelmiyorsun? en son ömer'e yaraların geçince geleceğini, sarılacağını söylemiştin.
yaraların geçmedi, ama yanıma geliyorsun. o zaman neden sarılamıyoruz?
kendimi çok kötü hissediyorum. kimse tarafından sevgi göremediğim şu dünyada sana tutunmuştum. sen, dalları kurumuş ağacımın tek çiçek açan dalıydın. ben seni kesmedim, nereye gittin?
yatağında uzanıyorum işte, seni bekliyorum. yüzüne dokunmayı çok özledim. ben ona sanki hiç dokunmadım, aybike. sen nefes alırken hiç dokunmadım...
nasıl bir şey acaba güzel yüzünü okşamak? yanağını severken kapatır mısın gözünü? hayatımı bağladığım saçlarını öperken gül kurusu dudaklarına memnuniyet dolu tebessümünden kondurur muydun?
bir şarkı dinlemiştim. canım yanıyor, beni sevme diyordu. sonraki şarkısında da diyordu ki yansın zaten yanıyor, kalbim katilini tanıyor.
aybike...
aybike'm. sen benim kalbimin tek katilisin, suç mahalline neden hiç uğramıyorsun?
hep oradasın diye mi?
evet... soyut anlamda oradasın. ama ben artık başımı soluma yaslamanı, orada kalmanı istiyorum. çok özlüyorum, yemin ederim köpekler gibi özlüyorum. olmuyor işte, veda edemiyorum sana. sevebiliyorum sadece. elimden fazlası da gelmiyor eksiği de...
hiç mi acımıyorsun?
uykum geliyor... sanırım içtiğim ilaçlardan dolayı. istemiyorum ben aslında, gelmediğini söyleyip duruyorum. aybike'm onları içmemi istemiyor, ihtiyacım olmuyor diyorum ama dinletemiyorum.
izninle, biraz uyumaya ihtiyacım var.
uyandığımda gelir misin, can tanem?
seni çok seviyorum.
binlerce sarılış... yüz binlerce okşayış güzel saçlarını.