günün ikinci bölümü, ilkini lütfen atlamayın. yıldıza basmayı ve bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen! bir sonraki bölüm final... iyi okumalar :')
"unutmayın, sadece beş dakika. hastanın yorulmaması gerek." başını olumlu anlamda salladı, berk. hemşire yoğun bakım odasından çıkana kadar bekledi. uzaktan baktı, sevdiği kıza. öyle ruhsuzca uyuması canını öylesine yakıyordu ki... o, hastaneye ait değildi. o yatağa bağlı değildi. uyanması gerekiyordu.
hemşire çıkınca yavaş, korkak adımlarla kızın yanına yaklaştı. gözlerinden akan yaşlar şiddetini arttırırken elinin tersiyle hızla sildi. biliyordu, aybike hissediyordu her şeyi. eğer ağladığını hissederse üzülürdü, korkabilirdi de. bu nedenle zorla da olsa gülümsedi.
"korkulacak bir şey yok, bebeğim. endişelenme." titreyen elini usulca havaya kaldırdı. kızın yüzüne yaklaştırdı. öylesine korkuyordu ki canını yakmaktan... küçük bir çocuk gibiydi adeta. hissettiğine bir isim koyamıyordu. sanki yüreğini söküp çıkarıyorlar, oyuyorlardı. o kadar yanıyordu canı da, kıza belli etmemeye çalışıyordu.
baş parmağını, kızın kesiklerle dolu yanağına nazikçe gezdirdi. pürüzsüz teni ne hale gelmişti öyle... kim bilir ne kadar yanmıştı canı. ne kadar ağlamıştı, nasıl direnmişti... aklına geldikçe yutkunmak istedi, yapamadı.
içinde pişmanlık vardı. geçirebilecekleri onlarca zaman varken birbirlerini kırmayı seçmişlerdi. ayrı kalmışlar, beş ay boyunca hiç konuşmamışlardı. nasıl bir sevdaydı da bu, yaşanılan tonlarca yüklük acıya rağmen hâlâ yüreklerinde gizlenebiliyordu?
"aynaya baktığın zaman kendini kötü hissetmemen için bunları fondöten ile kapatmamı ister misin? gerçi, sen kesik izleriyle de çok güzelsin, aybike'm. sadece gitme, tamam mı? ilerisi hiç güzel değil çünkü." yine tutamamıştı gözyaşlarını. beceriksizce gülümsedi.
"sadece seni özlediğim için ağlıyorum, gideceğinden falan değil. korktuğumdan da değil. biliyorum, beni sensiz bırakmayacaksın." acıyla kıza baktı. "değil mi, bebeğim?" sıkıca tuttu sevdiği kızın elini. o uyanana kadar başında bekleyebilirdi. hem belki elini tutarsa, aybike kendini güvende hisseder ve hemen uyanırdı.
kızı evinin kapısından kovduğu için öylesine pişman hissediyordu ki... nasıl böyle bir şey yapabilmişti? olaylar kendi suçu değildi belki, ama o kendi suçu gibi görüyordu. ruhunun en büyük, etkili ve acı verici o duygusu nüfuz etmişti. vicdan.
oğlanın vicdanı sızlıyordu. kızı kovduğu için vicdanı sızlıyordu. ölmeyeceğine inanıyordu, ama eğer ölürse, aklında kızın o son bakışı kalacaktı. birbirlerine karşı kırgın, kızgın, üzgün, öfkeli ve en önemlisi pişmanlıkla hasret dolu o bakışlarla veda edeceklerdi birbirlerine.
"o bakışların hâlâ burada, aybike." kırgınca şakaklarına götürdü elini. "çıkmıyor... gitmiyor. yapamıyorum. silip atamıyorum. biz, birbirimize en son ne zaman aşkla baktık, aybike? hiç baktık mı?" çaresizce konuştu. "sen ölürsen, ben seni bu kırgın bakışlarınla mı hatırlayacağım? biz birbirimizi nasıl hatırlayacağız, bir tanem..."
kızın parmağını, elinin üstünde hissedince yutkundu. ilk defa başarabilmişti yutkunmayı. gözyaşları, hızla yanaklarından nüfuz etmeye başladı. kızın elalarını açışını izledi. ne yapacağını bilemiyordu. güldü. öylesine güldü, kıza öylesine aşk dolu baktı ki...
aybike, güçsüzdü. her an kapatabilirdi gözlerini. bir anda makinelerden sesler yükselmeye başladı. berk'in bir dakika dahi sürmeyen o mutluluğunu endişe ile korku silip bitirirken kızın son gücüyle elini sıkışını, sanki konuşmalarını duymuş gibi naifçe bakışını izledi.
başını olumsuz anlamda salladı. "gidemezsin..." dedi korkuyla. "hemşire! doktor! aybike, uyandı! n'olur gelin, yeniden uyumasın! o çok yorgun... uyanamaz bir daha."
hemşirelerle doktorun odaya acilen girişini izledi. geri çekilmek, müsaade etmek istedi ancak kız son gücüyle tutmuştu sevdiği oğlanın elini. adeta kenetlenmişti, bırakmıyordu. berk zorlamadı. yutkunamadı. içine öylesine kötü bir his oturdu ki...
önceden çaresizliğin ne demek olduğunu iyi bildiğini zannederdi, berk. şimdi ise öğreniyordu ki, asıl çaresizlik buymuş. sevdiğinin ellerinin arasından kayıp gitmesi ve senin tutmak için hiçbir şey yapamaman.
"elektroşoku yükseltin!" yapılan müdahaleler sonuç vermiyordu. berk artık ağlayamıyordu bile. gözlerinden yaşlar akıyor, ancak hareket edemiyordu. bağırmak istiyor, avazı çıktığı kadar bağırıp bu hastaneyi yerle bir etmek istiyor fakat yapamıyordu.
sanki sevdiği kız uzaklaşırken, öfkesini de alıp götürüyordu.
makineden tiz bir ses yükselmeye başladı. doktor, elindeki elektroşoku bıraktı. sol bileğine taktığı saate baktı. "ölüm saati," dedi kızın eli, berk'in parmaklarının arasından sıyrılıp boşluğa düşerken. "22.10."
bir söz bitişi gibi son buldu sevişler
bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terkedilişler
hemşire, kızın üstüne bağlı olan aletleri çıkardı. boynuna kadar örttüğü çarşafı kaldırdı, kesiklerle dolu yüzüne örttü.
bir an duruşu gibi, ömrün gidişi gibi
veda ederken aşk ateşi gibi söner iç çekişler
berk, daha önceden sevdiği insanları kaybetmenin ne demek olduğunu en iyi kendisinin bildiğini zannederdi. o doğarken annesi gitmişti. yaşarken babası yanında olmamış, kardeşini görmemişti.
ama bilmiyordu, hiçbiri bu kadar yakmamıştı canını.
olumsuz anlamda salladı başını. "örtme..." dedi. "karanlıktan korkar o, örtme!" oğlanın bağırışı, işiten her insanın içini ürpertmişti. hızla sevdiği kızın yüzüne örttükleri çarşafı sıyırıp attı. alnına öpücük kondurdu. uzandı, dudaklarına bastırdı dudaklarını.
"aybike, uyan... n'olur uyan, gidelim. beni bırakma, gitme! bensiz bir yere gitme..." yoğun bakımdan içeri ömer girdi. arkadaşının halini gördü. bakışları, kıza çevrildi. derince yutkundu. gözlerinin dolmasını engelleyemedi.
koşar adımlarla arkadaşını kendisine doğru çekti, sıkıca sarıldı. "şştt, sakin ol. sakin ol, berk." berk, çaresizce arkadaşına sarıldı.
"ömer... aybike, ölmedi. o uyanacak. n'olur söyle, örtmesinler o çarşafı yüzüne. aybike karanlıktan çok korkar."
aman aman yandım aman
kurşun gibi izler
son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda...
ağlamamak için dudaklarını birbirine bastırdı, ömer. daha sıkı sarıldı arkadaşına. "korkmuyormuş," dedi berk'in sırtını sıvazladıktan sonra. "artık aybike karanlıktan korkmuyormuş, berk. bana öyle söyledi."
başını olumsuz anlamda salladı, berk. çaresizce sevdiği kızın yüzüne yeniden örtülen çarşafı izledi. dizlerinin üstüne çöktü. yüzünü avuçlarının arasına aldı, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
aman aman acı yüzler
kurşun gibi izler
son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda...