bölümü medyadaki şarkı ile dinlemeniz önerilir! yıldıza basmayı ve bol bol yorum yapmayı lütfen unutmayın, iyi okumalarrr <3
berk, aybike'nin evde kalmayı tercih etmek yerine okul tarafından düzenlenen karaoke gecesine katılmasını garipsemişti. kızın dinleneceğini düşündüğünden onu böylesine güzel görmeye alıştırmamıştı kendisini. hoş, bilse dahi nasıl alıştırabilirdi ki?
kız, çok güzeldi. bacağında yırtmaca sahip, lacivert çiçek detaylı beyaz bir elbise vardı üzerinde. süsen'den duyduğuna göre fransız yaka, puf kolluydu. kıza öylesine yakışmıştı ki... saçlarını düzleştirmiş, tek bir yanında toplamıştı.
bu kadar güzel olması, evren üstünde var olmuş, var olan ve bundan sonra var olacak her güzel şeye haksızlık diye düşündü oğlan. hemen ardından eklemeden edemedi. cem karaca şarkılarından bile güzel.
"biraz daha aybike'ye bakmaya devam edersen kız anlayacak," diye uyardı arkadaşı. berk ise umutsuzca başını salladı. kaan, ömer, süsen ve talya'dan oluşan masaya döndü. sohbetlerinin ilk defa sarmadığını hissediyordu çünkü ömer süsen ile, talya ise kaan ile flörtleşmekten başka bir konuyla ilgilenmiyordu.
sıkıntıyla ofladı. beyaz gömleğinin üstten iki düğmesini açtıktan sonra sahipsiz duran sahneye baktı. isteyen herkes çıkıp şarkı söyleyecek ve gece güzelleşecekti. amaç öğrencilerin üzerlerinde bulunan sınav stresini biraz olsun atmalarını sağlamaktı.
devlet okulunda üstümüze test atarak psikolojik baskı yapıyorlardı diye düşünmeden edemedi, berk.
gözleri, istemsizce aybike'yi bulduğunda kızın da kendisine baktığını görünce şaşırdı. kalbi öylesine şiddetli atmaya başlamıştı ki, kızın aradaki mesafeye rağmen duyabileceğinden korktu. yutkundu, gülümsemeye çalışarak başıyla selam verdi.
aybike de içten bir şekilde gülümseyerek karşılık verdiğinde nelerin değişmiş olabileceğini bilmiyordu, berk. tek bildiği kızın nefesini kestiği, kalbiyle deli gibi oynadığı ve buna rağmen tatlılığından, güzelliğinden ve etkileyiciliğinden asla ödün vermediğiydi.
berk özkaya, aybike eren'e hayrandı. hatta kalbini yaralamasına bile.
artık sahneye birisinin çıkması gerekiyordu. herkes rezil oluruz düşüncesiyle çıkmayı reddediyordu. ömer ise eğer mikrofonu eline alırsa burayı mitinglere çevireceğini söyleyerek işin içerisinden kolaylıkla sıyrılıyordu.
aybike kendisinden emin adımlarla sahneye çıktığında, "düet yapabileceğim kimse yok mu?" diyerek sordu. bu sırada mikrofonu eline almış ve gülümsemişti. tolga muhtemelen sesi dünya üstündeki en kötü seslerden birisi olduğundan, konu aybike olsa bile cesaret edemiyordu.
berk gülümsedi. kendisinden emin adımlarla sahneye çıkıp kızın elindeki ikinci mikrofonu aldığında herkes ikiliye dikkat kesilmiş durumdaydı.
okulun başından beri birbirlerine nefretle bakan bu ikilinin şu anki gizleyemediği bakışları ilgi çekiciydi.
aybike, berk'e baktı. "cem karaca mı?" berk, bu gece biraz cesaretli olmak istemişti. ilk defa pot kırmaktan ya da kıza duygularını yansıtmaktan çekinmeyecekti. mikrofona doğru konuştu.
"rolling in the deep." aybike, şarkının türkçe çevirisini de gayet iyi bildiği şarkıyı berk'ten duyunca şaşırmıştı. arkada şarkı çalmaya başladığında sözler çoktan ekrandaydı, ama ikisinin de buna ihtiyacı yoktu.
"there's a fire starting in my heart (kalbimin içinde yanmaya başlayan bir yangın var.)
reaching a fever pitch, and it's bringing me out the dark." (tutuşup beni karanlıktan kurtarıyor.)
![](https://img.wattpad.com/cover/298852231-288-k586724.jpg)