1

15.5K 632 176
                                    

Telefonumu kapatıp yatağa attıktan sonra banyoya ilerledim hızlı adımlarla. Aynadan kendime bakarken derin bir nefes alıp verdim. Jimin'in kolyesini çıkartıp kutuya koydum ve yeniden odama döndüm.

Neden böyle davrandığımı bir türlü çözemiyordum. Yoksa onu sevdiğim için kıskanıyor muydum?

Onda, sebebini anlayamadığım bir şeyler vardı. Bu yüzden yakınımda tutmak zorundaymış gibi hissediyordum. Benden gitmesine kolay kolay izin veremezdim. En azından, böyle hissetmemin sebebini anlayana kadar...

"Jungkook, gitmemiz lazım."

"Hazır sayılırım."

"Üstün çıplak."

"Tişört giyip çıkacağım Taehyung."

"Aşağıda bekliyorum, acele et. Geç kalmamamız lazım, bugün ilk ders Bay Jong ile."

Kafamı sallayarak onu onayladıktan sonra siyah tişörtümü üstüme geçirip sırt çantamı tek koluma taktım. Taehyung ile aşağıda buluştuktan sonra arabaya binip okula doğru sürmeye başladım. O ise durduk yere bu konuyu açıp yine kafamı karıştırmaya başlamıştı.

"Jimin ile aranızda ne oldu?"

"Bunu konuşmak istemiyorum."

"Evden çıkarken ona benimle gelmesini söyledim ama seni görmek istemediğini söyledi."

"Taehyung." Bunu duymak canımı sıkıyordu.

"Kavga mı ettiniz? Benden saklamanız çok saçma."

Derin bir nefes alıp ellerimi direksiyona sertçe vurdum, "Taehyung!"

Yerinden sıçradı, "Ne var ya? Bağırma bana. Arkadaşın olduğum için soruyorum sana bunu. O bana anlatmıyor. Ayrıca sizin aranız bozulunca beni de etkiliyor bu durum çünkü bir bok yediğin zaman genelde arkanı toplayan kişi kim oluyor? Ben oluyorum tabii ki."

"Sus artık, kıracağım çeneni."

Ellerini 'ben suçsuzum' der gibi havaya kaldırıp park ettiğim arabadan indi. Yüzsüz gibi hâlâ sırıtıyor ve beni sinirlendiren kendisi değilmiş gibi yanımda ilerliyordu.

"Bu arada, harbiden anlatmayacak mısın?"

"Taehyung."

"Ay aman, siktirip gidiyorum. Soru da sorulmuyor."

"O nerede peki?" dedim araba anahtarını cebime atarken. Omuz silkti, "Erken çıktı. Muhtemelen arkadaşlarıyla oturuyordur bir yerlerde."

Güldüm, "Arkadaşlarıyla. İyiymiş."

"Derdin ne ya senin?"

"Hiç."

"Takma bu kadar. Çilekli dondurma alıp akşam bize gelirsin, barışırsınız hemen. Bilmiyor musun Jimin'i? Seviyor sana trip atmayı. Gönül alma konusunda iyisin. Onun yerinde olsam ben de sana trip atardım."

"Neden?"

"Bedava dondurma."

Göz devirip okul binasına girdim ve dolabıma yönelip çantamı attım içine. Dersin başlamasına daha bir saatimiz vardı. Taehyung'un kafeteryada oturma fikrini reddedememiştim bu yüzden.

Bir sandalye çekip oturduktan sonra masaya iki bardak bırakıp sırıtarak karşıma oturan arkadaşıma kaşlarımı çatarak baktım.

"Sen kahve içmezsin?"

"Ben içmeyeceğim zaten."

İki bardak daha masaya koyulduğunda, kafamı kaldırıp ayakta bizi izleyen ikiliye çevirdim bakışlarımı. Gülümseyerek oturmak için izin istedi.

Aptal Taehyung yine başımıza iş açıyordu. Geçen gün buluştuğumuz kızları masamıza davet etmesi sinirden köpürmeme sebep olmuştu. Fakat şimdi kimseyi korkutmaya niyetli değildim, zaten yeterince bozuktu moralim.

"Otur tabii." dedim ayakta dikilmeye devam ettiği için. Diğer kız çoktan Tae ile muhabbete başlamıştı bile.

"Geçen gün aniden ayrıldın masadan, neden? Mesaj da atmadın bana. Oysa ki numaram vardı sende."

"Başım ağrıdığı içindi."

"Şimdi daha iyi misin?"

"Evet."

"Peki ne zaman buluşabiliriz?"

Tam bir cevap vermek için başımı kaldırmıştım ki, bakış açıma giren ufaklık yüzünden susmak zorunda kalmıştım. Alt dudağını dişlerken Taehyung'un omzuna dokundu birkaç kere.

Yüzüme bile bakmamıştı.

"Hyung, cüzdanımı evde unutmuşum."

"Yanımda hiç nakit yok Jimin... Bugün bir boşluğun yok mu? Eve gidip alamaz mısın cüzdanını?"

"Hayır, son dersim bittikten hemen sonra arkadaşımla yeni bir restoranın açılışına gideceğiz. İlk güne özel indirimli pastalar varmış ve eğer eve gidip cüzdanımı alırsam o zamana kadar her şey satılmış olur."

Hevesli görünüyordu. Taehyung bir çözüm düşünmeye çalışırken araya girdim, "Ben veririm."

Bakışları hiç bana değmedi.

"Oranın yurt dışındaki şubesinde çok güzel tatlılar yemiştik. Buraya da açılması büyük şans. Kaçırmak istemiyorum, sen gidip alamaz mısın evden? Lütfen."

"Kaldığım sınavın dersi var bugün, eve gidiş saatim restoranın açılış saatinden çok sonra. Dersi ekemem biliyorsun."

Kafasını salladı, "Tamam o zaman. Ben gidiyorum, iyi dersler sana."

Birbirlerine el salladılar ve Jimin yanımızdan ayrıldı. Bu aramızı yumuşatmak için bir fırsat olabilirdi, ayağa kalktım. "Gitmem gerek, sonra görüşürüz."

Kafeteryanın dış kapısına doğru ilerledim hızlı adımlarla. Beyaz sırt çantası ve sarı tişörtünün üstüne giydiği bahçıvan tulumu sayesinde hemen seçebilmiştim bedenini onlarca insanın içinden. Birisi vardı yanında. Adımlarımı yavaşlattım.

"Jimin, neden kabul etmiyorsun teklifimi?"

"İstemiyorum çünkü."

"Bir şey olmaz, ölecek değilsin?"

"Ya, boş versene."

Jimin'in saçına götürdü elini ağır ağır. Gözlerim büyürken koşarak araya girip bileğini yakaladığım gibi başka yöne savurdum.

"Ne yapıyorsun lan sen?"

"Ne diyorsun Jungkook, işine baksana sen."

"İstemediğini söyledi sana, değil mi? Zorlamanın sebebi ne? Hayır diyorsa hayırdır."

"Konuyu bile bilmiyorsun, ne bu tavırlar?"

Güldüm, iyi bir gülüş değildi bu. "Konunun önemi yok. Onu hiçbir şeye zorlayamazsın." Güldü.

"Jimin, sen ne düşünüyorsun?"

Orada olduğunu bile unutmuştum. Sinirden ne yaptığımı bile fark edememiştim. Bakışlarım ona döndü. Göz göze geldik.

"Kabul ediyorum öyleyse, gidelim."

Taemin sertçe omzuma çarpıp Jimin ile beraber dışarıya çıktığında öylece bakakalmıştım arkalarından.

Koca bir siktir çektim.

Sevgili yapmak için benimle arasının bozulmasını mı beklemişti?

fuego, jjk&pjmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin