8

5.6K 467 53
                                    

Üç gün.

Üç gündür evden çıkmıyordum, kafamın bu kadar dolu oluşunun yanı sıra, Taehyung ve Jimin'i özlemek beni daha çok yormuştu. Taehyung kızgındı, kardeşini korkuttuğum için surat asıyordu. Haklıydı da, gerçekten fazla dağıtmıştık.

Jeongguk:
O nasıl?

Taetae:
Doğru düzgün bir şey yediremiyorum, hastalanacak

Telefonda iki gün önce yaptığımız konuşmada gözlerimi gezdirirken iç çektim, ben gitmeden yemezdi. Ben gittiğimde bile huysuzlanırdı fakat, sonra zorla yedirirdim yemeğini. Masanın üzerindeki boş içki şişelerini ittirmiş, sigara paketimi aramıştım. Gözler önünde görünmüyordu.

Pes edip yeniden koltuğa uzandığımda bakışlarımı tavanda gezdirmiştim. Kabul ediyordum, onlarsız bir hayat düşünmek zordu. Hayatımın her anında buradalardı, nasıl oldu da bir anda birbirimize bu kadar kızdığımızı aklım almıyordu.

Taehyung ile tanışmamız tamamen şans eseriydi, küçükken sürekli gittiğim parkta, başımda arkadaş olmak için dırdır eden biri olmaya başlamıştı. Geldiğim günleri asla kaçırmaz, sürekli benimle oyunlar oynar ve çok yakın arkadaşı olduğumu söyler dururdu. O zamanlar kepçe kulakları komik duruyordu, ona zorbalık eden çocukları dövmeye kalkmasaydım, belki de bu kadar yakınlaşmayacaktık.

İlk kez onlara gittiğimde ise işler biraz garipti, çünkü kardeşi olarak tanıttığı Jimin'i zaten ondan önce yine o parkta görmüştüm. Taehyung gibi değildi, ben de o an sakin değildim zaten. Ağlayarak gittiğim parkta bana peçete uzatan küçük tombul yanaklı bir çocuktu Jimin, bu yüzden onunla Taehyung'un kardeşi gözüyle tanışmamıştım. Ağladığım bankta, küçük elleriyle gözyaşlarımı silerek bana kendi hayatından bir kısmı anlatan, o günden sonra bir daha asla karşılaşmadığım çocuk olarak tanışmıştım.

O da beni tanımıştı elbette, tanışırken dediği ilk şey ise, 'gülümsemen çok tatlı' olmuştu. İnanın bana, o an sadece onun gülümsemesine odaklı kalmıştı gözlerim.

Beraber büyümüştük, haftalarca onlarda kalır, beraber okula giderdik. Anne ve babaları çok tatlı insanlardı, zamanla beni kendi oğullarından ayırmamış, onları götürdükleri her yere beni de götürmeye başlamışlardı.

Taehyung en yakın arkadaşımdı, peki ya Jimin?

Jimin için bunu söylemek saçma geliyordu, o yakın arkadaşım değildi. Sadece zamanla daha fazla sahiplenmiştim, birinin yaklaşmasını çekemeyen sinirli bir insana dönüşmüştüm o konusunda.

Taehyung yeni biriyle tanıştığında bunu sıkıntı etmezdim, benim yerime kimsenin geçmeyeceğine emindim. Zaten koyamazdı da, dayak yerdi it herif.

Jimin'in yeni biriyle tanışması beni sinirlendirirdi, ne olursa olsun, hayatına yeni giren birine gülümsemesi beni gerçekten sinirlendirirdi.

Ellerimi saçlarıma geçirerek derince nefes aldım, sanırım onlara olan özlemim buraya kadardı çünkü buna daha fazla katlanacak gibi değildim. Koltuktan kalktığımda komidinde bulunan arabanın anahtarını almış, üzerimi değiştirme gereğinde bulunmadan çıkmıştım evden. Daha berbat olduğum anlar da vardı, hepsini görmüşlerdi.

Çok uzun sürmeyen yolculuğun ardından geldiğim evin kapısıyla bakışırken gergindim, elimde bulunan poşete bakındım bir süre, yolda gelirken bir markette durmuş, ikisinin de seveceği şeyler alarak yola devam etmiştim. En azından bu onları biraz daha yumuşatır diye düşünüyordum. Topladığım cesaretim sonucunda, kapı ziline basarak iç çektim. Taehyung beni kovarsa şaşırmayacaktım, genelde küstüğü zamanlar kapıdan kovardı fakat ben zorla içeri girer gönlünü alırdım. Tabii, o zamanlar Jimin de yardım ederdi, şimdi işler biraz daha berbattı. İkisinin de gönlünü almam gerekiyordu.

Uzun süre beklememin sonucu kapı açıldığında, yeni uyandığı her halinden belli olan Taehyung, kaşlarını çatarak şişmiş suratıyla gözlerini üzerimde gezdirmişti. "Sen yine mi geldin?"

"Geldim, kör müsün?"

"Gelme git."

"Çekil şuradan." İttirdim onu, içeriye adımlayarak mutfağa ilerlemiş, poşetleri bırakarak yeniden solana adımlamıştım. "Bir hafta bizsiz hayatta kalamazsın diye totem yapmıştım, yine yanılmadım."

Gözlerimi devirdim. "Buraya gel, geri zekâlı."

Yanıma doğru gelerek bana sıkıca sarıldığında gülümsedim, böyleydi işte, Taehyung beni her zaman affederdi.

"Jimin'in bu kadar kolay kanacağını sanma, sevdiğim şekerleri getirdiğin için sarılıyorum şu an sana sikik."

"Gerçekten inanılmazsın."

Bedenimi ittirerek esnediğinde gülerek koltuğa oturmuştum, stresliydim. "Leş gibi içki kokuyorsun, Jimin almasın kokunu, bu kadar içmenden hoşlanmadığını biliyorsun."

"Aklıma düşmesin diye içmem gerekiyordu."

"İşe yaradı mı bari?" Gözlerimiz, merdivenden gelen sese döndüğünde dilimi dudaklarım üzerinde gezdirdim. Saçları? Uçlarını mor mu yapmıştı? Gözlerimi alamadım bir süre ondan, beni takmayıp amerikan tarzı mutfağa geçmiş, mısır gevreğini tabağına dökerken göz ucuyla beni izliyordu. Gülümsedim, özlemişti.

"Saçların, güzel olmuş."

"Tabii güzel olacak, benim kardeşim o."

"Taehyung, yiyeceksin şamarı. Senin ve kepçe kulaklarının bu konuyla bir ilgisi yok."

"Bana bak dişlek tavşan."

"Yine başladınız." Jimin, elindeki kaseyle masaya oturmuştu bunu söylerken. Ayaklanarak yanına adımladım çekinerek, kaşlarını çatmıştı. "İçki kokuyorsun, yaklaşma çok."

"Jimin."

"Bugün dans kaydım var, izlemek isterseniz gelirsiniz."

"Dansa devam mı edeceksin?"

"Dansa devam mı edeceksin?"

Taehyung ile şaşkınca aynı anda konuştuğumuzda, ikimiz de sadece baş onayı almıştık. Şaşkındım, bir nevi mutluydum da. Garipti, bıraktığında çok yalvarmıştık geri dönmesi için fakat okul yüzünden vakit bulamayacağını söylemişti.

Mutluydum, mutluydum çünkü onu dans ederken izlemek cennette hissetmek gibiydi.

fuego, jjk&pjmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin