FİZİK

14 2 0
                                    

"Hocam resmen bu ruh hastası, grubumdan birinin üzerine imza attı! Kızı yaraladı ve siz, olabilir mi diyorsunuz? Bu iz kalıcı!" tükürerek bağırıyordu adını bile bilmediğim çocuk, ellerini saç diplerine geçirmiş hakkını arıyordu. Ama bok bulurdu.

"Kendine gel. Kime dikleştiğinin farkında mısın sen?" Ve evet, şaşırtıcı şekilde Poyraz olay olduğundan beri bizi savunuyor. Arada pencereden dışarı bakıyorum taş falan yağıyor mu diye ama yok. Hayır, anlamadığım şey; hala kıyamet falan da kopmamış yani (!)

"Evet, hem de çok iyi farkındayım. Peki siz haksız tarafı savunduğunuzun farkında mısınız?" Of, illa konuşacağım değil mi?

"Canım benim," ellerimle tırnak açma hareketi yaptım "sizin gruptaki" ellerim aşağıya indirdim ve yüzüme kışkırtıcı maskemi taktım. "kız, ne yaptı peki? Zümrüt'ü durduk yere aşağıladı." dedim gözlerimi büyütüp bağırarak. "Eğlendin mi diye bir sormak lazım arkadaşına! Oğlum, asıl sizsiniz ruh hastası. Ruhunuz iyi değil. Tamam bizimki de çok iyi demiyorum ama en azından acılarımızı başkalarına acı çektirmeye çalışarak azaltmaya çalışmıyoruz." ellerimi iki yana açıp, Poyraz'a dikleşen çocuğu baştan aşağı süzdükten sonra ellerimi sinir bozucu bir şekilde saldım.

Gözlerim Zümrüt'e kaydı. Elinde bir defter vardı ve yanından hiç ayırmadığı beyaz uçlu kalemle bir şeyler karalıyordu. Daha doğrusu yazıyordu. Yazıyor muydu? Çünkü açık görünen iki sayfanın birinde, özenle yazılmış bir metin. Diğerinde ise, tersinden gördüğüm kadarıyla yüzü lekeli bir kız resmi vardı. Profesyonelce çizilmişti...

Yanına doğru gittim ve üç adım uzağında bir yere kendimi attım. Çoktan dersin bitmiş olması gerekiyordu. Bu piçler yüzünden uzadı hep.

Toprak öfkeden rengi kırmızıya dönmüş bir şekilde Zümrüt'ü ayağa kaldırdı ve eliyle onu gösterdi. Zümrüt'ü.

"Eğer yine birine laf atma ihtiyacı hissederseniz kendinize göre birini bulun. Tabi bu sefer yüzünüze ve münasip olmayan yerlerinize benim imza atmamı istemiyorsanız. Dip not, imzam uzun ve kıvrımlıdır.." Toprak sırıtıyordu. Zümrüt de kaşlarını kaldırmış Toprağın bu korumacı haline sırıtıyordu. Anlaşılan kırık ikizim, birini benimsemişti. Korumacı tavrı aşktan değildi. Kabullenişti, benimseyişti. Ona alışmıştı.

"Ders bitti çıkın ve tehditlerinizi benim olmadığım bir yerde savurmaya devam edin. Çekemeyeceğim."

Ayaklandık. Ders saati zaten bir saatti, bir de varla yok arası olan yarım saatlik molamı kaçıramazdım. Kıvılcım direkt yanıma geldi. Beraber kafeteryaya yürüyorduk. Pardon, tam kadro kafeteryaya yürüyorduk ama Kıvılcım'la bağımsız ilerliyorduk. Geldiğimizde koşar adım en arkadaki büyük masayı bizimkiler için kaptım. Ve sipariş vermek için sıraya girdim.

Mola saatlerimiz aynı olmalıydı çünkü sırada benimle yaşıt yada bir iki yaş büyük gençler bekliyordu.

Molamın yarısını sırada geçirdikten sonra nihayet sipariş veriyordum. Nihayet!

"Şey, abla sen bana beş tane karam ver. Bir tane de ikisi bir arada alayım ama iki tane bardak koy valla bak elim yanıyor." En sonunda cümlemi bitirip ablayla göz göze geldiğimizde bana o kadar karamı nereme sokacağımı sorgular bakışlar atıyordu. Halbuki bizim kızlara alıyordum. Yalan. Hepsini ben yiyeceğim. Ama kendimi ayı olmadığıma dair kandırmaya çalışıyorum.

"Abla biraz daha bakışırsak aşık olacağız, izninle gözlerimi kaçırıyorum." Kadın gülünce bende güldüm ve parayı ödeyip masamıza oturdum.

Zümrüt, herkes den ayrı bir köşeye oturmuş yine defterine bir şeyler yazıyordu.

Melek, kafasını masaya koymuş uyuklamaya çalışıyordu.

Bir Grup KimsesizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin