Jongin, iki gündür işini bırakıp yanımıza gelmen yanlış. Üstelik, hiç ilerleme kaydedemedin. Bir an önce kendini toparla ve yapman gerekeni yap." Yutkundu sertçe Jongin.
"Efendim, biliyorsunuz bu benim ilk görevim. Sizden biraz daha süre istemek için buradayım." Baş melek başını olumsuzca salladı. "Sana zaten yeterince zaman verildi. Onu verimli kullanmak senin elindeydi Jongin."
"O daha çok genç." Dedi zorlukla. "Biraz daha yaşasa olmaz mı?" "Kader bu. Yaratıcı bunu uygun gördü." Jongin gözlerini kapattı hayal kırıklığı ile.
"Sadece bir ay daha istiyorum. Lütfen efendim." Baş melek başını olumsuzca salladı. "Kendini bir an önce toparla Jongin. Biliyorum ilk görevin olduğu için bu denli yakınlık kurdun onunla ama bunu yapamam. Senin onun canını alman lazım. Ona hayat vermen değil, alman lazım."
Jongin'in acıyla doldu gözleri. Kyungsoo'nun güzel gözleri geldi gözlerinin önüne. Ona aşkla bakan bakışları, sıcak dokunuşları.
Korkuyla "yapamam." Diye fısıldadı. "Yapamam! Onun canını alamam! Neden anlamıyorsunuz? Hayat zaten ona bu kadar kötü davranmışken neden yaşamasına izin vermiyorsunuz?"
"Lütfen efendim, sizden çok uzun bir zaman istemiyorum. Sadece bir ay daha. Onu seviyorum." Dizlerinin üzerine çöktü Jongin. "Yalvarırım Kyungsoo'ya bir ay daha verin."
Baş melek elini Jongin'in omuzuna koydu ve sıktı yavaşça. "Kader bu. Kaderin önüne geçemezsin Jongin."
Baş melek derin bir nefes verdi. "eğer sen yapmazsan sadece ceza alırsın. Yerine başka birini görevlendirmek benim için zor olmaz."
Jongin yanaklarından aşağı süzülen göz yaşları ile baktı baş meleğe. "İşinin başına dön. Bu yaptığın saygısızlığı henüz çaylak olmana veriyorum. Bunun için ceza almayacaksın."
Jongin ışıklı kapıdan girip yok olan melek ile yalnız başına kaldı. Zorlukla kalktı yerden. Bedenindeki güç tükenmişti adeta. "nasıl yapacağım? Nasıl göz yumacağım ölmene?" Diye fısıldadı kendi kendine.
Büyük kapının önüne geldiğinde kendini ağırca boşluğa bıraktı. Onu kurtaramıyordu.
Zor da olsa kabullenmek zorundaydı. Kabullenmek ve kalan günleri, onunla geçirmek zorundaydı.
Sadece bir buçuk ayı kalmıştı Kyungsoo'nun. Bir buçuk ay sonunda gözlerini yumacaktı dünyaya.
Onun ruhunu cennete götüren kişi ise Jongin olacaktı. Bunu düşünerek rahatlamaya çalışıyordu Jongin.
En azından ruhu acı içinde olmayacaktı. Cennet ile ödüllendirilecekti.
Her şeyi yapardı Jongin. Bir kaç ay önce yüzüne bile bakmadığı cennet çalışanı olmak için her şeyi yapardı.
Ama artık çok geçti. Bu şansı kaybetmişti.
Kyungsoo'nun anlatımından
Elimdeki çörek ile üniversitesinin büyük kapısından çıktığımda bisikletimi park ettiğim yere yürüdüm. Bugün izinliydim.
Bakışlarım yerde yürürken bir anda etrafıma sarılan kollar ile bakışlarım hızla bana sarılan Jongin'e döndü. "Jongin" dedim şaşkınlıkla ve karşılık verdim sarılışına.
Saçlarımın arasında hissettiğim öpücük ile gülümsedim hafifçe. "Seni görmek istedim." Diye mırıldandı. Bir adım geri çekildim ve güzel yüzüne baktım.
Gözleri kızarmıştı.
"Neyin var?" Diye sordum hızla. Ağlamış gibi görünüyordu. Hafifçe burnunu çekti ve güldü. "Sanırım biraz üşüttüm. Bir şey yok."
Tekrar kollarının arasına girerken güldüm hafifçe "inanayım mı?" Kokumu derince çekti içine. "İnan sevgilim. İyiyim ben."
Uzandı ve hızla bindi bisikletime. "Atla bakalım arkaya. Bugün ki şoförünüz benim beyfendi." Yanağını okşadım ve öptüm yavaşça. "Memnuniyetle." Diyerek oturdum arkasına.
Benim evimi atlayıp kendi evine sürerken şaşırmamıştım. Çoğu zamanımızı onun evinde geçirir olmuştuk.
Geniş evinden içeri girerken çantamı her zaman bıraktığım yere bıraktım ve salona ilerledim. Jongin ise belime sardığı kolu ile beni mutfağa yönlendirdi. "Yine kahvaltı etmedin değil mi?" Hafifçe güldüm "beni takip mi ediyorsun yoksa? Yoksa, evime kamera falan mı yerleştirdin!?" Küçük bir kahkaha attı Jongin.
Burnunu burnuma sürttü yavaşça. "Sadece seni iyi tanıyorum bebeğim." Uzandı ve buzdolabından bir tavuk çıkardı. "Tavuk yemeye ne dersin?" Başımı olumluca salladım gülümseyerek.
Elindeki tavuğu tezgaha bıraktığında arkasından sarıldım hızla. "Hani en çok sevdiğin şey çikolataydı? Tavuğu ondan çok yiyorsun?" Güldü ve başını hafifçe geriye yasladı. Uzandım ve öptüm boynunu.
"Sanırım en en çok sevdiğim şey tavuk." Hafifçe gülümsedim dediği şey ile. "Tavuk, gerçekten lezzetli. Özellikle sen yapıyorsan." Elindeki tavuğu bıraktı ve hızla değiştirdi yerlerimizi.
Belim tezgaha yaslanırken dudakları dudaklarımı buldu. Geçen dakikaların ardından zorlukla ayrıldık birbirimizden. Jongin öpücüklerini önce yanağıma ardından da boynuma taşırken fısıldadı. "Ah Kyungsoo, ben sensiz nasıl nefes alacağım?"
Hafifçe okşadım saçlarını. "Bir yere gitmeyi düşünmüyorum sevgilim. Buradayım." Başını kaldırdı ve hızla salladı başını. "evet buradasın."
Yaklaştı ve kelebek bir öpücük verdi bana. "Sakın gitme Kyungsoo. Seni seviyorum. Sakın gitme." Yaklaştım ve öptüm yanağını.
"neden böyle konuşuyorsun bilmiyorum ama söz veriyorum sevgilim. Ölüm bizi ayırmadığı sürece hiç bir yere gitmeyeceğim."
Yaklaştım ve öptüm dudaklarını "hadi yapalım yemeğimizi, kurt gibi acıktım." Hafifçe güldü ve sulanan gözlerini sildi hızla.
"Evet! Yemek yiyecektik değil mi? Ben şimdi sevgilime çok güzel bir tavuk yapacağım. Adeta parmaklarını yiyecek." Hafifçe güldüm "ben ellerimi yıkayıp geliyorum." Dedim ve hızla ilerledim lavaboya.
Jongin'in bu hali beni biraz korkutsa da, beni sevdiğini biliyordum. Beni sevdiği için korkuyordu.
Aynadaki yansımama baktım. Hafifçe gülümsedim. Uzun zamandır ilk kez bu kadar canlı görünüyordum.
Ve bunun başlıca sebebi Jongin'di.
Jongin benim hayatım haline geliyordu.
Ve ben bundan oldukça mutluydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paradisiacal/Kaisoo
FanfictionDoh Kyungsoo'nun psikopat babası yüzünden zorlu geçen hayatı annesinin ölmesiyle daha zor bir hal alır. Zorluklar içinde onu yeniden hayata bağlayan biriyle tanışır fakat bu kişinin kendi canını alması için gönderilen bir ölüm meleği olduğundan hab...