Kapının açılış sesi ile aralandı gözlerim. Hava daha aydınlanmamıştı. Odanın kapısı da açıldığında kapıya döndüm ve seslendim. ''Jongin''
Hızla çıktı yatağa. ''Geldim güzelim, buradayım.'' Derin bir nefes verdim. ''Neredeydin?'' Elimin üzerini hafifçe öptü. ''Yukarıdaydım.''
Derin bir nefes verdim ağırca. ''Yeter artık Jongin. Çıkma oraya.'' Ağırca okşadı yanağımı ''Son güne kadar deneyeceğim Kyungsoo. Sen bile vazgeçiremezsin beni bundan.''
Buruk bir gülümseme oluştu dudaklarımda. Yaklaştım öptüm dudaklarını. ''üzerimde garip bir dinginlik var Jongin. Öleceğini bilmek, çok garipmiş.''
Uzanmasını sağladım ve başımı göğsüne yasladım ağırca. ''Bana anlatsana, yukarıyı. Siz bizden daha yakınsınız yaratıcıya.'' Derin bir nefes verdi. ''Yakın olsak da hiç bir şey yazılan kaderi değiştirmeye yetmiyor baksana.''
Ağırca okşadım göğsünü. ''Benim senden başka kimsem yok Kyungsoo. Bu dünyada tek tanıdığım insan sensin. Tek sevdiğim sensin.''
Gülümsedim hafifçe. "peki ya senin bir ailen var mı? Başta bana söylediklerin, yalandı değil mi?" Yutkundu. "Biz birilerinden doğmayız. Yaratılırız. O yüzden bir ailem yok. Bu işe de yeni başlamıştım, ondan çok tanıdığım da yok. Bir tek sen varsın işte."
Saçlarıma uzun bir öpücük verdi. "Bir kaç gün sonra tamamen yalnız olacağım." Göz yaşım ağırca süzüldü. Göğsünün üzerine düşen damla ile ağladığımı fark etti ama bana bakmadı.
Hiç bir şey de demedi. Yalnızca ardı ardında yutkundu.
"Ölüm, kalanlar içindir Kyungsoo. Canın yanmayacak. T-tabi ölürken yanacak ama sonrasında yanmayacak. Gözlerini muhteşem bir yerde açacaksın. Sonsuz bir mutluluk ile ödüllendirileceksin."
Yutkundum. "Eğer orada yanımda sende olsaydın Jongin, o zaman mutlu olabilirdim işte."
Titrek bir nefes verdi. "Anneni görebilirsin." Hayali ile yüzümde küçük bir gülümseme oluştu. "Neden birinizi kazandığım zaman birinizi kaybediyorum?"
Derin bir nefes verdi. Hiç bir şey diyemedi. Artık konuşacak sayılı kelimem vardı bu yaşamda. Alacağım sayılı nefes vardı.
Gözlerimi huzursuzluk içinde kapattım. Jongin'in göğsüne yaslı olan başım ve beline sardığım kolum ile hissettim sıcaklığını.
Sonsuza dek böyle kalsam ya, burada. Sıcacık bedenine sarılsam. Bir tek onunla olsam.
____________
Günler hızla geçiyordu ve ben acı içinde sadece bekliyordum. Bebeğimi elimden alacaklardı.
Canı çok yanacak mıydı? Bakışlarım beyaz tenine, ince bileklerine düşüyordu. Oradan akan kanı hayal ediyordum.
İntihar ederek ölecek ama cennete gidecekti. Yıllarca çektiği acılar büyük günahını gölgeleyecekti.
Keşke dedim içimden. Keşke sende yaşlandıktan sonra huzurlu yatağında uyuyormuşcasına kapatsaydın gözlerini.
Keşke tanrı sana böyle bir sonu reva görmüş olmasaydı.
Hazırladığım masada gezdirdim gözlerimi. Kyungsoo'nun hiç iştahı yoktu. Öleceğini bilmek, çok ağır bir yüktü. Kyungsoo her şeye rağmen bu yükü bile sırtlanmış taşıyordu.
Küçük omuzları, çok yorulmuş olmalıydı.
Odamıza ilerledim küçük adımlarla. Üzgün yüzünü, her an dolu olan gözlerini görmek kalbimi unufak ediyordu.
Kapıyı sessizce araladım. Ara ara uykuya dalabiliyordu. Uyandırmaktan korkuyordum.
Pencere tarafına dönmüş, kısık gözleri ile dışarısını izliyordu. "Bebeğim." Diye mırıldandım. Bakışları ağırca bana döndü.
Gülümsesin isterdim, gülümsemedi. Yine de duramadım kapıda, adım adım ilerledim yanına. Yatağın boş olan tarafına oturdum ve gözlerine gelen saçlarını düzelttim.
"Gel, yemek yiyelim. Bir şeyler hazırladım." Derin bir nefes döküldü dudaklarından. "Canım istemiyor." Derin bir nefes çektim içime. Ne kadar nefeslenirsem nefesleneyim boğazımı sıkan bir el vardı sanki.
Hiç bir zaman aldığım nefes yetmiyordu.
"Kyungsoo, yalvarırım yapma böyle." Gözlerini kapattı. Sürekli yorgun gibiydi. "Çok yoruldum." Dedi saniyeler sonra. Sanki iç sesimi duymuştu.
"Gözlerimi açmak bile yorucu geliyor." Diye mırıldandı. Yanına uzandım, başımı göğsüne yasladım.
Boyun girintisine saklamaya çalıştım yüzümü. Kısık gülüşü doldu kulaklarıma. Boynundan huylanıyordu. "Jongin ne yapıyorsun?"
"Sana doymaya çalışıyorum." Dudaklarımda dökülen kelimeler ile nefesinin kesildiğini hissettim. Göğsü durakladı, bir kaç saniye nefes almadı.
Sonrasında ellerinden biri saçlarıma uzandı. Parmaklarını saçlarımın arasında dolaştırmaya başladı. Uyuyabilseydim, uyurdum.
Ölebilseydim, Kyungsoo'nun ardından bir kaç saniye beklemez öldürürdüm kendimi.
"Bir kez daha dünyaya gelir miyim bilmiyorum." Kısık sesi ile mırıldandı. "Ama gelirsem, yine seveceğim. Biliyorum." Gözlerimi sıkıca kapadım.
Uyuyamıyordum, ölemiyordum ama ağlayabiliyordum. Göz yaşlarımı teninde hissettiğinde duraksadı.
Uzun bir öpücük verdim başımı hafifçe kaldırarak sıcak boynuna. "Sen benim en sevdiğimsin. Tek sevdiğimsin. Sonsuz aşkımsın."
Sesim titrerken zorlukla fısıldadım. "Kaç yıl olursa olsun, yeniden doğmanı bekleyeceğim. Seni bir kez daha görmeden, yok olup gitmeyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paradisiacal/Kaisoo
FanfictionDoh Kyungsoo'nun psikopat babası yüzünden zorlu geçen hayatı annesinin ölmesiyle daha zor bir hal alır. Zorluklar içinde onu yeniden hayata bağlayan biriyle tanışır fakat bu kişinin kendi canını alması için gönderilen bir ölüm meleği olduğundan hab...