Yavaşça açtım kapıyı. Endişe içinde odadan çıkan Jongin ile göz göze geldiğimde gülümsedim hafifçe.
Hızla ilerledi ve sıkıca sarıldı bana. "Aklım çıktı Kyungsoo. Neden bana haber dahi vermeden çıkıp gidiyorsun?" Sarılışına karşılık verdim.
"Söylenmeyen şeyler hakkında konuşacaksak, bundan sen zararlı çıkarsın Jongin." Diye mırıldandım kendimi tutamadan.
Derin bir nefes verdi yavaşça "seni korumak içindi, biliyorsun. Sana gelip senin canını almaya geldim desem aklını yitirirdin Kyungsoo."
İç çektim ağırca "üzgünüm, üstüne geldim. Öyle söylemek istememiştim."
Birlikte salona geçtiğimizde "işten ayrıldım." Diye mırıldandım. Derin bir nefes verdim "öleceğim zaten, okumama da gerek yok."
Ellerimi tuttu yavaşça. "Yalvarırım yapma şöyle. Öleceğim deyip durma. Sen bunu söyledikçe canımdan can gidiyor sanki."
Ellerim yanaklarını okşadı yavaşça. "Ben senin canına kurban olurum. Deme öyle."
Hafifçe gülümsedim. "Haydi, plan yapmamız gerek. Odadan bilgisayarımı getirir misin?" Ellerimi tuttu tekrar "bilgisayara veya bilete gerek yok. Ben, seni istediğin yere götürebilirim."
"Nasıl? Gerçekten mi?" Hafifçe gülümsedi "evet, öyle." "Bunun bir yaptırımı olmaz mı? Sonuçta benim için güçlerini kullanacaksın ve-" "yok Kyungsoo. Hem, şimdi uçağa bindik diyelim en yakin ülke bir iki saat ve bunun işleri falan var. Söyle bana, en çok nereyi görmek istiyorsun?"
Gözlerimi kapattım ağırca. "Sıcak bir yer olsun istiyorum. O kadar çok gerildim ki." Hafifçe gülümsedi.
"Bir yer okumuştum. Denizmiş ama havuz gibiymiş. Bir çukurun içindeymiş. Bizi oraya götüreyim mi?" Gülümsedim hafifçe "olur, gidelim."
"Önce bana sıkıca sarılman gerek sevgilim. Sakın gözlerini açma olur mu? Bir kaç saniye sürecek sadece." Başımı olumluca salladım. Yaklaştım ve öptüm dudaklarını. "Seni çok seviyorum." Diye fısıldadım. Gülümsedi ama gözleri doluydu. "Bende seni çok seviyorum güzelim benim."
Sıkıca sarılıp gözlerimi kapattığımda bir kaç saniyenin ardından hava akımının değiştiğini hissettim. Sonrasında ise kulaklarıma bir kaç kuş cıvıltısı ulaştı. "Gözlerini açabilirsin bebeğim."
Gözlerimi aralandığımda parlayan güneşi gördüm. Ardından ise ayaklarımın bastığı kum zemini hissettim.
Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde yakınımızda kimseyi göremedim. Ama burası, muhteşem görünüyordu. "Nerede kalacağız Jongin? Pasaportumuz yok hiç bir şeyimiz yok."
"Endişelenme bebeğim. Bir ev tutarız. Biliyorsun benim param bitmez." Güldüm hafifçe "doğru, bitmiyor."
Birlikte el ele yürümüştük adanın işlek yerine. Orada ise bir günlüğüne bir ev tutmuştuk. Anahtarı cebine atarken beni yolda gördüğümüz bir balık restoranına çekmişti Jongin.
Birlikte yemeğimizi yemiş tuttuğumuz eve gelmiştik. Jongin kendini yatağa bıraktığında yavaşça sokulmuştur göğsüne.
"Yorucu bir gün oldu değil mi?" Başımı olumluca salladım. "Yorucu ama güzel, buranın havası iyi geldi."
Ağırca okşadı saçlarımı. "Sen iyisin ya, iyiyim bende." Hafifçe güldü "yarın erkenden kalkar denize gireriz. Gittiğimiz balıkçı çok ünlü bir restornat önerdi. Yüzdükten sonra da yemeğimizi orada yeriz. Sonrasında, merak ettiğin başka bir yere gideriz olmaz mı?"
"Sen nasıl istersen Jongin." Diye mırıldandım. Uzandı ve tuttu elimi. Ağırca öptü. "Sen nasıl istersen öyle olacak. Ben değil."
Sabah erkenden kalkmış, yumuşacık havada yürüyüşe çıkmıştık. İlk gördüğümüz mağazadan kendimize mayolar almış, tuttuğumuz eve yakın olan kumsala ilerlemeye başlamıştık.
Gülümseyerek döndü bana. İfadesiz yüzümü gördüğünde iç çekti. "Kyungsoo, bir anlaşma yapalım mı?" Kaşlarımı kaldırdım "ne anlaşması?"
"Bu bir hafta içinde, her şeyi unutalım. Sadece istediğimiz gibi yaşayalım. İstediğin gibi yaşa."
Derin bir nefes verdim. "Nasıl unutacağım Jongin? Bunu, yapamam." Kumsala girdiğimizde hızla serdi havlumuzu yere.
Beni çekti ve oturmamı sağladı.
"Hiç bir şey senin için bitmiyor Kyungsoo. Çektiğin şeyler ve iyi bir hayat sürdüğün için cennet ile ödüllendirileceksin. Cennet, çok güzeldir. Her dileğin yerine getirilir."
Gözlerim dolarken "peki ya sen?" Diye fısıldadım. Durdu ve bakışlarını kaçırdı. "Ben, görevime devam edeceğim. Emekli olana kadar, buna devam etmek zorundayım."
"Sen olmayacaksan, ne gibi bir dilek isteyebilirim ki ben cenneten Jongin?" Gülümsemeye çalıştı ama gözleri doluyordu.
"A-annen orada. En azından onu görebileceksin değil mi?" Dudaklarımı ısırdım sertçe. "Evet, görebileceğim."
Geçen bir kaç saniyenin ardından hızla kuruladı yanaklarımı. "Buraya mutlu olalım diye geldik." Hızla kalktı ve uzattı ellerini. "Ben yüzmeyi bilmiyorum. Öğretmeniz gerekecek Bay Doh."
Hafifçe gülümsedim ve beni çektiği suya ilerledim onunla birlikte. Çok derin değildi yüzmesine bile gerek yoktu ama beni oyalamak, eğlendirmek için öğrenmek istemişti.
Geçen saatlerin ardından gelen insanları umursamamış, yüzmeye devam etmiştik.
Birlikte çıktığımızda havlumu hızla vücuduma sarmış, güzelce kurutmuştu beni. Ardından ıslanmış olan havluyu kendi omuzlarına atmış, "acıktın değil mi?" Diye sormuştu.
Başımı olumluca sallamıştım bende. Elimi sıkıca tutup "gidelim bakalım." Dedi ve yola koyulduk.
Yürümeyi seviyordum. Özellikle Jongin ile yürümeyi, çok seviyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paradisiacal/Kaisoo
FanfictionDoh Kyungsoo'nun psikopat babası yüzünden zorlu geçen hayatı annesinin ölmesiyle daha zor bir hal alır. Zorluklar içinde onu yeniden hayata bağlayan biriyle tanışır fakat bu kişinin kendi canını alması için gönderilen bir ölüm meleği olduğundan hab...