11.

1.3K 105 223
                                    

Yoongi

Dün geleceğim diyip gelmemişti. Bugün belki gelir diyordum ama, bugünde gelmemişti. Saat 5e geliyordu. Pisiyi elime alıp, bahçeye çıktım. Hava diğer günlere nazaran daha sıcaktı. Temiz havayı ciğerlerimi doldurup, çiçek toplamak adına ormana doğru ilerledim. Çok uzaklaşmadan geri dönecektim.

"Güney tarafında farklı çiçekler var ama, buradaki çiçekler daha güzel. Bunu Taehyunga söyleme olur mu?"

Pisiye güzel kokulu çiçekleri göstere göstere baya bir yer ilerlemiştim. İlk geldiğim gün çok korkmuştum, bunda Taehyungun payı çoktu tabi. Beni soğuk karanlık evde yalnız bırakıp gitmişti. Ama son iki gündür daha sıcak geliyordu bana. Kedim bile olmuştu onun sayesinde.

Uzaktan gelen koşma sesleri kurdumu rahatsız etmişti. Dönüp seslerin geldiği yöne baktığımda, üzerime doğru gelen 3 kurt aniden insana dönüştüler. Pisiyi kucağıma daha çok basıp, sakinleşmeye çalıştım. Leehyunu  gördüğümde, şaşırmıştım. Neden gelmişti ki?

"Yoongi-ah, hemen gitmemiz lazım. Krallığın korumaları gelmeden. Hadi"

Kolumdan tutup cekiştirdiğinde, kolumu geri çekip "Nereye? Hem siz nasıl geldiniz?" Yüzünü bana dönüp

"Kralım gönderdi bizi. Seni almamız için. Senin kaçırıldığın günden bu yana kahroldu adam. Taehyungla kaç kez masaya oturdular ama ikna edemedi. Sonunda bir fırsat geldi ayağımıza. Hadi onlar gelmeden gidelim'

Anlamıyordum gerçekten. "Ama Taehyung bana baban seni almayı reddetti dedi." Gülüp kafasını iki yana salladığında, hayal kırıklığına uğramıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Beni almadan gitmeyecekleri belliydi. Ama kalsalar öleceklerdi. Birinin ölümüne sebep olmak istemiyordum.

"Tamam. Geliyorum"

Pisiyi elimden aldığında, "onu bırakamam." Dedim.

"Merak etme. Şövalyeler getirecek kedini"

Kafa sallayıp kurda dönüştüm. Ani verdiğim karar başıma ne getirecekti acaba?

'''''

Taehyung

Odadan çıkıp, Jungkookla birlikte sarayın bahçesine iniyorduk. Bize doğru aceleyle gelen şövalyelerden biri, "Kralım, yarım saat önce 3 tane güneyli topraklarımıza girmiş. 4 kişi çıkmışlar. Yakın köylerde yaşayanlardan aldık haberi"

Söyledikleri üzerine, Jungkook yüzüme tepki bekler gibi bakıyordu. Hiç bir şey demeden saraydan çıktım. Boğazıma oturan yumruk sanki nefes almamı engelliyordu. Yapmazdı değil mi?

Ben onun için bu kadar çabalarken, kendimden ödün verirken, o bana bunu yapmazdı. Değil mi?

Ormana yaklaştıkça kurda dönüşüp koşmaya başladım. Eve geldiğim gibi, tüm odaları dolaştım ama yoktu. Gitmiş olamazdı. Pisiyi de almıştı. Salondaki koltuğun köşesinde yere oturup, bir ayağımı öne uzattım. Diğerini kendime çekip, çenemi dizime yasladım.

Hayır. Gelecek ben biliyorum.

~~~

2 saat geçmesine rağmen gelmemişti. Ben ise 2 saat boyunca öylece oturup onu beklemiştim. Kaldırabilir miydim bunu? Çocuk yaşımdan beri, her ağırlığı kaldırmıştı ruhum. Bu belki de son damlaydı. Ben onunla yeniden insan olmaya başlamıştım. Bu bir haftada o kadar etki etmişti ki hayatıma. Anlat anlat bitmezdi.

Gözlerimden akan yaşları silmeden öylece akmalarına izin verdim. Sessiz ağlamalarım çığlığa dönüşünceye kadar oturdum orada. Daha sonra kurdum hızını alamayıp, salondaki tüm eşyaları yerinden alıp cam aynalara fırlatmaya başladı. Ne kadar devam edecekti bu? Daha kaç kez terk edilecektim ben?

Daha kaç kişi yalnız bırakacaktı beni? Belki de beni hiç sevmemişti. Azıcıkta olsa hoşlanmamıştı benden. Momo haklıydı. Kimse benim gibi caniyle olmak istemezdi. Ruh eşim bile.

Ben salonu dağıtmayı ve mutfağı bir birine kattıktan sonra, yukarı çıkıp direkt yatağa yürütmüştüm. Hızımı düşürmeden tüm iplerini koparıp yere düşmesini sağlamıştım. Bu odada daha fazla durmak istemiyordum. Kokusu her yerdeydi çünkü.

Merdivenlerden indiğimde, yarattığım kaosa baktım. Daha sonra ellerime baktığımda, kan içinde olduğunu gördüm. Kalbim paramparçayken, bedenimin pek önemi yoktu benim için.

Tam evden çıkıp gidecekken, arka bahçe kapısından içeri giren kediyle göz göze geldim. İlk bir kaç saniye öylece baktım. Kedi miyavlayarak yanıma ulaşmıştı bile. Beni bu kadar mı sevmiyordu yani? Kediyi burada bırakacak kadar?

Eğilip kediyi kucağıma aldım. Dizlerimin üzerine çöküp ağlamaya başladım.

"Bir daha kimse bana iyi geceler dilemesin, Pisicik. Çünkü o son gece oluyor benim için. Teker teker gidiyorlar"

Kediyi kucağıma basıp, saatlerce ağladım darmadağın olmuş evde.

''''

Yoongi

Saraya geldiğimiz gibi babam karşılamıştı bizi. "Biricik oğlum, çok korktum senin için. İyisin değil mi?"

Kafamı sallayıp sarılmasına karşılık verdim. Ama canım yanıyordu. Kurdum hiç rahat değildi. Sanki göğsümü parçalayıp çıkacaktı içimden. Odama geçip onu sakinleştirmem lazımdı. Ama ilk önce pisimi almalıydım.

"Pisim nerede? Verir misiniz, odaya geçmek istiyorum"

Şövalyeler bir birinin yüzüne bakıyordu. Daha sonra Leehyun "Yoongi, kedi yolda ellerinden kaçmış. Geri de dönememişler, öldürülebilirlerdi"

Ne demek kedi kaçtı? Gözlerim dolu dolu olmuştu. Zaten acıyan kalbim biraz daha sıkışmaya başlamıştı. Babamın, "sıkıntı kedi mi? Yenisini alırız biz sıkma canını"

Hayır diye bağırmak istemiştim o an. Hayır, onu Taehyung aldı bana. Ben ikisini de orada bıraktım.

Koşarak saraya girdim. Arkamdan seslenseler bile şu an kimseyle konuşmak istemiyordum.

Odama girdiğim anda, yatağı görünce zor tuttuğum göz yaşlarım akmaya başladı. Olduğum yere yığılıp ağlamaya başladım. Canım yanıyor, Taehyung. Ne yaptın bana?

Ağlıyorum ya

Bu nasıl ?

Sevenleri neden ayırdım ki?

😭😭😭😭😭😭

princess | taegi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin