Bölüm 14

76 9 22
                                    

Çadırdan uzaklaşıp nasıl göründüğüne baktım, herhangi bir eksiği yok gibi duruyor. Kollarımı esnetirken Erdem ormandan çıktı, kucağındaki kuru dal parçalarını ateş yakacağımız orta yere bıraktı. Erden de diğer çadırdan çıkıp eksik yerlerini düzeltti. Eşyalarımızı bölüştürüp kendi çadırıma yürüdüm. Erdem çadır yapmayı beceremediği için onunkini de ben kurmuştum, o da gidip dal toplamıştı. İş bölümü her zaman harikadır. Eşyalarımızı da yerleştirdiğimizde Erdem çoktan ateşi yakmış, çaydanlığı üzerine koymuştu.

"Yoruldum," dedi ayaklarını ateşe doğru uzatan Erden. Yere uzanıp gökyüzüne baktı. "Şehirden uzaklaşmayı ilk defa sevdim." Gülümseyen kardeşime garipçe baktım. Kamp olaylarından en çok nefret eden oydu.

"Hayırdır lan? Sen sevmezdin. Ne oldu?" Soran Erdem, Erden gibi yere uzanmıştı. Bense oturmuş, onlara bakıyorum. Şu anlık yere uzanmak çok soğuk duruyor.

"Ne bileyim be oğlum? Son zamanlarda yaşadıklarımız ağır geldi galiba. Şehirden, insanlardan, her şeyden uzaklaşmak iyi oldu gibi." Konuşurken sesi titremiş kardeşime güldüm. "Büyüdük. Küçükken hiç büyüyemeyecekmişiz gibi gelirdi."

"Vay vay vay! Birileri hayatından gizlice şikâyet mi ediyormuş?" Alayla sormamdan sonra bana bakıp güldü.

"Bencil bir köpek değilim, Eden. En çok senin için büyümek istemiştim. Büyüyüp bu şehirden bizi kurtarmak," dediğinde kaşlarımı çattım.

"Ne?" Erdem'le aynı anda sorunca yerden kalktı, sırtını ağaca yasladı.

"Küçükken derslerime çok çalışıp şehir dışı bir okul kazanmak istiyordum, gerekirse sizin sınavlarınıza da girecek, ne gerekiyorsa yapacaktım. Annemden, babamdan, kavgalarından çok uzak bir yerde yaşamak istiyordum. Öyle bir şey yapmadığım için şu an çok mutluyum da orası ayrı bir mesele."

"Sen dert ediyor muydun?" Şaşkınlıkla sormamdan sonra gülerek başını eğdi. "Oğlum niye her şeyi içinde?.."

"Ne yapsaydım? Sen, annemden yeterince çekiyordun. Erdem desen sinir küpüydü, annemin karşısına bile diklenip avazı çıktığı kadar bağrırdı. Kim vardı Eden? Benden başka geride kalan kim vardı?"

"Kardeşim..." Susup derin bir iç çektim ve güldüm. "Sen büyüdün de içini mi döküyorsun? Sen koca adam mı oldun?" Yanıma taş atınca gülerek özür diledim.

"Abi, siz harbi salaksınız. Neden anı yaşamıyorsunuz? Mal mısınız lan? Birinin gülüşü gerçek mi değil mi belli olmaz, diğeri içinde yaşar. Hayat kısa, tamam mı? Hayat çok kısa. Sizin tahmin ettiğinizden daha fazlası! O yüzden bırakın. Ağlamak istiyorsanız ağlayın, gülmek istiyorsanız gülün."

"Erkeğiz biz, aklın alıyor mu Erdem? Birinin yanında ağlasak hemen dalga konusu oluruz. Erkek adam ağlar mıymış? Senin çeten de öyle değil mi? Erkek adamın canı mı yanarmış, ağlar mıymış? Biz erkeğiz. Öyle herkese acımızı gösteremeyiz." Erden konuştuktan sonra güldü. "Kendi annemize bile. Sanki sadece güç için doğmuşuz gibi. Çiçekleri sevemeyiz, kelebekleri sevemeyiz, renkleri sevemeyiz, ağlayamayız, canımız acımamalı, aşk acısı çekmemeliyiz, kaslı olmalıyız, güçlü olmalıyız." Erden'in gözlerinden yaşlar döküldüğünde yumruklarımı sıktım. "Sayılarda çok becerikli olursan okulda dalga geçilirsin, çok fazla spor yaparsan dalga geçilirsin, sözel sanki sadece kızlar için var. Sözelci erkek, erkek değildir. Erkekler acı çekemez, erkekler ağlayamaz. Erkekler sadece güçlü olmak için varlar, bir de sürekli gülmek için. Ne olmuş çiçekleri seviyorsam? Ne olmuş kasım yoksa? Ayaklarım, bedenimi ve gerekli ağırlıkları taşıyor mu? Erdem, herkes senin gibi kaslı olmamı bekliyor ya da Eden gibi acılarını asla göstermememi."

Sorumsuz ve SorunsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin