Bölüm 6

97 18 2
                                    

Hayat enerjimin olmadığı durumlar, 'yaşamadım' diyebileceğim kadar az, en fazla beş defa yaşamışımdır. Ama o anları hatırlamak bile enerjimin düşmesine vesile oluyor. Olaylardan biri de sanırım futbolu bırakmak. Okulda, bu durumum büyük bir ikilem açtırdı. Futbolu bıraktıysam tamamen bırakmamı, takımdan da çıkmamı söyleyenler de var; takımda kalıp oynamaya devam etmemi, hatta Başkan'ın teklifini en ince ayrıntısına kadar düşünmem gerektiğini söyleyenler de. Ama ben ne yapıyorum; Pars'ı geliştiriyor, Yavuz'a takımda nasıl yükselebileceğini gösteriyor, üçüzüm Erden'i hayata döndürmeye çalışıyorum. Ama yine de sıkılmaya vakit buluyorum.

"Eden, bunlar masa 16'nın," diyen aşçı kalfası Hamid'in yanına gittim. Sipariş tezgâhına koyduğu tepsiyi alarak 16 numaralı masaya gittim.

"Afiyet olsun," derken tepsinin içindekileri masaya diziyordum. Boş kalan tepsiyi de alarak sipariş tezgâhına bıraktım ve boşalmış masalardan birine koşturdum.

Cenk abinin restoranındayım, onlara yardım ediyorum. Annem hastanede, nöbet yazmışlar. Onu görmeyeli neredeyse bir hafta oldu sanırım. Özlüyor muyum? Eh! Bulaşıkları mutfağa götürdüğüm sıra Cenk abi yanıma geldi.

"Eden bu kadar yorma kendini. Bırak, her şeye koşturma," derken elimden kirli tabakları koyduğum tepsiyi aldı ve bulaşık tezgâhına koydu.

"İyi de ben yorulmuyorum ki bana da iyi geliyor, sıkılmaya vaktim kalmıyor."

"O zaman çalıştığının karşılığını vereyim sana," dediğinde başımı iki yana salladım.

"Gerek yok. Parayla işim olmuyor." Susup iç çekti. "Patronun oğlu sıfatına girmek istemiyorum. Harçlık vereceksen ver, onun haricinde para kabul etmem. Sonuçta adı üzerine yardıma geliyorum, çalışmaya değil."

"Tamam, oğlum. Seninle savaşılmaz." Gülerek omzuna vurdum ve işime döndüm. Hızlıca masaların arasından geçerken restorana giren Pars'ı gördüm, yanında ailesi diye düşündüğüm insanlar vardı. Onların yanına gittim.

"Hoş geldiniz, efendim. Hangi masayı tercih edersiniz?" diye sorduğumda karşımdaki insanlar bana şaşkınca bakıyordu; Pars ve ailesi.

"S-sen burada mı çalışıyorsun?" Pars'ın sorusuna gülümseyerek başımı aşağı yukarı salladım.

"Cam kenarında boş bir masanız var mı?" Adamın sorusuyla ilerlemeye başladım, onlar da peşimden. Onları cam kenarındaki bir masaya geçirip menüleri getirdim. "Sen, okulda rekor kıran çocuksun, değil mi? Pars'la arkadaş mıydınız?"

"Aynı takımdayız, arkadaştan öte oluyoruz o zaman. İsteklerinize karar verdiğinizde geleceğim," diyerek yanlarından ayrıldım ve diğer garsonların yanına gittim. "Masa 4'teki benim arkadaşım, ben ilgilenirim."

Onlar kabul ettiğinde ilgilenmem gereken diğer masalara gittim. Burada harita planıyla iş yapıyoruz. Masalar normal olsa da biz garsonlar için bölmelere ayrılıyor; 1'inci ve diğer bölgelerden farklı garsonlar sorumlu. Arılar gibiyiz; planlı ve düzenli çalışıyoruz. Cenk abi, çalışanların çoğunu öğrencilerden seçiyor. Çalışma şartları sıkı değil, maaşı iyi. O yüzden gençlerin odak noktası genelde burası oluyor. Çalışana ihtiyaç yokken bile birçok iş başvurusu geliyor. Pars'ın masasına gittiğimde belime bağladığım cepli önlüğün cebinden not defteri ve kalem aldım.

"Karar verebildiniz mi?" diye sordum defterime masa numarasını yazarken.

"İki tane köri soslu makarna, ikişer Sprite." Adamın isteklerini yazıp başımı kaldırdım. "Pars karar ver artık," demesiyle Pars'a döndüm. Gülerek bana bakıyor.

"Ne önerirsiniz?"

"Sizin için mantar ve haslanmış tavuklu salatımızı öneririm. Yanına da maden suyu," dediğimde başını aşağı yukarı salladı. Hemen söylediklerimi deftere yazdım. "Tamamdır. Başka isteğiniz var mı?" Olumsuz yanıt alınca sipariş tezgâhına gidip siparişleri yazdığım kâğıdı kopardım, tezgâhın üzerine koydum. 3 tane servis alıp siparişleri aldığım masaya koydum ve diğer masalara yöneldim.

Sorumsuz ve SorunsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin