➻XVI

209 22 2
                                    

Jaemin'in bana neler hissettirdiğini ve bu hislerin beni nasıl yaralayacağını bilmiyordum. Ona doğru her adımımda biraz daha derine batarken şimdi karşımda oturan bu genç adamın bakışlarındaki anlatılmamış her şey beni yıpratıyordu.

"Yorgun görünüyorsun." Dedim dakikalardır ağzını açıp bir şeyler söylemesini beklerken öylece karşımdaki sandalyede geriye yaslanmış pürdikkat beni izlerken gerginlik hemen yanımda vücut bulmuştu.

Jaemin oldukça sade döşenmiş bir sokak arası restorana beni çağırmıştı. Onun gibi lüks içinde yaşan birisinin denize bakan manzaralı bir yerde mum ışığında masa ayırtmasını beklerdim ama bu daha iyiydi. Arka tarafta ufak bir şarkı çalıyordu, diğer müşterilerin konuşma sesleri ve ara sokakta geçen arabaların boğuk motor sesleri ile bana daha samimi bir ortamda hissettirmişti. Böylelikle zaten gerilim hattında olan gerginliğim artmamıştı.

O konuşmayınca ve ben de tuhaf tuhaf oturmak yerine bir şeyler söylemek istediğimde dudaklarımdan dökülen bu sözlerin aslında ne kadar saçma olduğunu durup düşünmek istemedim. Zaten öyleydi. Tüm gece boyunca onun uyumamasını sağlayan bendim bir de yüzsüz bir şekilde bunları söylüyordum. Aptal olmalıydım.

Dudaklarının kenarlarında silik bir gülüşün adım izleri göründü. Tam o sırada aramıza garson girdiğinde içten içe küfür ettim. Zamanıydı zaten.

Karşımda gülümserken ve her saniye o gülüşün daha da canlanma ihtimali varken tüm görüş açımı engellemişti.

Siparişleri neyse ki çabucak masaya dizmiş başka bir isteğimiz olup olmadığını sorduktan sonra da gitmişti.

"Soğutmadan ye." Dedi çenesinin ucuyla yemeğimi göstererek. "Hastalığın tam geçmiş sayılmaz."

Bu kadar düşünmesine gerek yoktu ama işte, oldukça sıradan bir tonla söyleyince kalbim bir farklı atmaya başlıyordu. Dengemi şaşırtıyordu.

Üstelik daha bu sabah bana, benden hoşlandığını söylemişken aklımı kaçırmamış olmam bir mucizeydi.

Bir süre sessizce yemeklerimizi yedik. Sanki her gün yaptığımız bir eylemmiş gibi sıradan davranıyordum ama öyle değildi. Dilimin ucuna kadar gelmiş sözleri ne zaman dökeceğimin saniyelerini sayıyordu. Beni test ediyordu. Onun kadar sakin bir insan olmadığımı biliyordu çünkü.

Derin bir nefes alıp arkama yaslandım. "DongYul ile aranızdaki mesele ne?"

Kafası önüne eğikti ama buna rağmen güldüğünü seçebildim. Sakin bir tavırla lokmasını yutup suyundan bir yudum aldıktan sonra dudaklarının kenarını peçeteyle silmiş ve geriye yaslanıp acı kahveleriyle bana öyle bir bakmıştı ki bir sandalyede oturmuyor olsaydım çoktan yere kapaklanmıştım.

"Dürüst bir cevap istiyorsun."

"Mümkünse."

"Ama ben ne kadar dürüst olursam sen de benim her sözüme o kadar kulaklarını kapatıp uzağa kaçarsın."

Kendi kendine yaptığı çıkarımı karşısında kaşlarımı çattım. "Ne kadar kötü?"

Güldü. "Kimin açısından baktığına göre değişir."

Çarpık cevapları iyice kafamı karıştırmıştı. "Daha açık olur musun?" dedim isyan eder bir tonda. "Beyin felci geçiriyorum burada. Ambulans çağırmak zorunda kalırsın."

Dilini yavaş bir hareketle dudaklarının üstünde gezdirdiğinde ışıkların geliş açısından dolayı daha parlak bir görüntü kazanmıştı. Karnıma bir ağrı saplanırken aslında bu hisse çok yabancı değildim. Jaemin'in yanında olduğum her an gözlerimin odağı parlak kiraz rengi dudaklarına kayıyor, sonra hiç düşünmemem gereken görüntüler gözlerimin önünde canlanıyordu.

Wake Up in the SkyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin