12. Bölüm Delirecek Kadar İyi

25 7 2
                                    

Yarım gün boyunca gözetim altında tutulmuştum. Yanımda daima bir personelle geziyordum. Gerçi odamdan dışarı adım atmamıştım bu süre boyunca. Defalarca doktor ile görüşmeye yeltenmelerim dışında. Yanımdaki personel bana her defasında engel olmuştu. Doktorların diğer hastalarla ilgilendiğini söyleyip beni sürekli geçiştirmişti.

Aklımda türlü türlü planlar kuruyordum. Bu adamdan kurtulup doktorlardan izin almam gerekiyordu. Ankesörlüde olsa bir telefona ihtiyacım vardı. Önce Mavis'i daha sonra belki Dave'i arayacaktım. Zihnimde belki kelimesinin altını kırmızı kalemlerle çizdim. Şu durumda ulaşmak isteyeceğim en son kişi Dave idi.

-Baksana, biraz kafeteryadan bozma yere gidebilir miyiz?

-Niye çoğul konuştunuz?

Sanırım beyin hücrelerini kullanmayarak paslandırmış bu adam, çılgın sorular sormaya devam edecekti. Gözlerimi, gözlerinin içine mıhlayıp sertçe konuşmaya devam ettim.

-Her yere benimle geldiğin için.

-Pekâlâ. Gidebiliri 'Z'.

'Z' harfine olabildiğince bastırdı. Harfi damağı ile dili arasında ezerken, acıma duygum göğsümde bir saniyeliğine harekete geçmişti. Kesinlikle harfe acıyordum. Adam umurumda değildi. Beyin hücreleri zor kullanıyor olması benim sorunum değildi. Harfin ise bu durumda hiçbir suçu yoktu.

İkna kabiliyetimin tamamını bu iri kıyım arkadaşta kullanma fırsatı yakalamak beni mutlu etmemişti. Bu arkadaş yerine şirkette, ortaklık kurmaya çalıştığımız diğer şirketlerin sahipleri üzerinde kullanmayı tercih ederdim. Kendi özgür iradem ile geldiğim bu hastanede, kendi özgür iradem ile yalvararak odamdan çıkmayı başarmıştım. Her ne kadar buna başarı denirse.

Kafeteryaya heyecanla adım atmıştım. İlk göz göze geldiğim kişinin William olması beni tedirgin etmişti. Onunla yaşadığım deneyimler bende iyi hatıralar bırakmamıştı. Üzerime koşarak geliyor olması da iyi olmayan hatıralar kısmına yeni bir kayıt bölümü açmama neden olmuştu.

-Hey. Dani naber?

Kaburgalarımı kırmak istercesine kollarını vücuduma dolamıştı. Nereden geliyor bu samimiyet?

-Boğulmak üzereyim.

-Oh. Pardon.

Kollarını gevşetip beni serbest bıraktığında derin bir nefes alıp hemen ardından şiddetli bir öksürük krizine girmiştim. Kısa süre sonra kendime gelip kafamı kaldırdığımda William'ın korkunç bakışları ile karşılaştım.

-Henüz ölmedin, ölemezsin.

-N...NE?

-Dedim ki iyi misin? Özür dilerim. Nerdeyse seni öldürüyordum.

-Benden uzak dur olur mu William? Küçük bir önlem.

-Pekalaaaaa...

Sanırım bugün herkesin harflerle alıp veremediği bir şeyler var ve benim bundan haberim yok. William, "A" harfini oldukça uzatmıştı. Sophia'nın karşısına geçip oturana dek uzatmaya da devam etmişti. Kafamı kaldırıp göremediğim Tanrı'ya, görmesini ümit ettiğim sorgulayıcı bakışlarımdan birini attım. Bugün benim için harika bir gündü ve sanırım bu şaheserin sanatçısı Tanrı'ydı.

-AMAN NE GÜZEL.

Gelişi güzel bağırarak ortalığa savurduğum cümle, isyan cümlesiydi. Belki Tanrı'ya, belki kendime, belki hayatıma, belki çevremdekilere ve belki de her şeye...

-Bay Daniel, iyi misiniz?

Sol elimi kalçama koydum. Sola doğru kalçamı hafifçe çıkararak, kadınlara özgü seksi bir poz vermeye çalıştım.

Yüzüme BakmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin