Jaehyun abisinin isteğiyle sırf Ten'in haberi olmaması için yüzükleri Pekin'in merkezindeki kargo bayisine yollatmıştı ve Johnny de akşam Ten uyurken bin bir katakulli ile yüzük parmağının ölçüsünü almayı başarmıştı.
En sonunda Jaehyun'un kargolattığı yüzükleri eline alan Johnny doğruca kuyumcuya gidip yüzükleri bırakmıştı. Biraz rüşvet ve tatlı dili sayesinde yüzükleri bu akşama hazır olacaktı. Geriye sadece tek bir şey kalmıştı... Mekanı hazırlanması.
-----
Johnny'nin ricası ile Kun ve Perla ikilisi beraber Johnny'nin Ten'e evlenme teklifi edeceği yeri süslüyorlardı, daha doğrusu çalışıyorlardı. İkili fazlaca temas bağımlısı olduğundan en ufak bir şeyi yerleştirip beş dakika kenarda sarılarak oturuyorlardı.
"Tamam Perla hadi kalk, bitirelim artık. Saatlerdir burdayız ve yaptığımız tek şey mumları yakmak oldu. Üstelik sadece 23 mum var." diyen Kun bir saniye daha oturmadan ayaklandı. Perla birazcık da olsa somurtup ona katıldı ve işlerle önlerindeki yarım saat boyunca durmaksızın çalıştılar...
Sonunda hazırlık bitmişti. Perla dönüp bir kez daha yarattıkları şahesere baktı.
"Abin beni de bir çok kez buraya getirdi. Hatta itiraf etmek gerekirse bu tanrının unuttuğu yeri benim halt yememle bulduk..." dedi Kun yüzündeki kocaman gülümsemeyle, Perla'ya dönüp. Karşılığında Perla'dan bir kahkaha aldı.
"Nasıl?" diye sordu Perla gülerek.
"Her zamanki gibi otobüsle eve dönüyorduk ve ikimiz de yorgunluktan ölüyorduk. Ten 'Ben uyuyorum, sen ineceğimiz zaman beni uyandırırsın.' dedi. Ama ben de aptal gibi uyuyakaldım. Uyandığımızda şu az ileride kalan otobüs durağı varya... Oradaydık. Sonra yolu çok biliyormuş gibi geriye doğru yürümeye çalışırken bu mükemmel manzarayı bulduk. Neyse ki insanlar burayı sık sık piknik yapmak için kullanıyorlarmış da hayırsever bir amca bizi eve bıraktı."
"Başka anılarınızdan bahsetsene bana... Sen benim hakkımda her şeyi biliyorsun ancak ben senin hakkında çok az şey biliyorum Kun. Bana kendini anlat lütfen." dedi Perla. Bazen durup geçmişi hatırlıyor, 'Kun hayatımda değilken nasıl yaşadım ben?' diye düşünüyordu.
"Anlatacağım..." dedi Kun ve sonrasında ekleme yaptı "Zamanı geldiğinde..." ve sonrasında cebinden telefonunu çıkartıp Yangyang'ı aradı.
-----
Yangyang çalan telefonunu açtı ve tek bir kelime dahi söyleyemeden Kun'un sesini duydu.
"Bizim görev bitti. Johnny hyung da yüzükleri tadilata vermiş, 2-3 saate olurlarmış. Bi sizin göreviniz kaldı."
"A iyiymiş." dedi Yangyang ve Kun telefonu bir kaç bir şey diyip geçiştirdikten sonra telefonu kapattı. Salondaki PS5'ın başında oturan Xiaojun'a doğru bağırdı.
"KALDIR LA SEVGİLİ KIÇINI DEJUN! ABİMİ MEKANA ÇEKME ZAMANIMIZ GELDİ SAYILIR."
"BAĞIRMANA GEREK YOK! DUYUYORUM AQ."
"SEN NİYE BAĞIRIYORSUN?"
"E ÇÜNKÜ SEN BAĞIRIYORSUN."
"Ha doğru, kusura bakma."
"NEEE?"
"Anan. KALK AMINA KOYİM ABİMİ GÖTÜRÜCEĞİZ."
-----
Ten'i oyalama görevini, evlilik teklifi fikrini ilk ortaya atan kişi -yani Lay- almıştı. Sabahtan beri hamile olan zavallı adam Ten'in gıkı çıkmasın diye her dediğini onaylıyor, her istediğini yapıyordu.
Gerçi Ten'in Lay ile ilgilenme aşamasında bir tuhaflık vardı. Kusma gibi şeylerden asla iğrenmeyen Ten, Lay kustuğunda yanında kalmamış; banyodan kaçmıştı. Yanında kaldığı vakitler ise onunla beraber kusmuştu. Üstelik Ten sabahtan beri çok az şey yememesine rağmen kusmuştu.
'Bu işte bir işler var ama hadi hayırlısı...' dedi kendi içinden Lay. Ardından telefonu çaldı. Biricik kızı Perla arıyordu.
"Alo baba."
"Efendim babacım, noldu hallettiniz mi?"
"Evet evet mekanı Kun... Oppa ile beraber hallettik. Yangyang abimi de aradık ayrıca gelip Ten abimi alacaklar."
"E iyi hadi bakalım, gelsinler."
Lay telefonu kapattı ve en az kendisi kadar bitkin görünen oğluna baktı. Sabahtan beri ikili en az 3 kez beraber kusmuştu.
"Ten sen iyi misin oğlum?" dedi Lay endişeyle. Artık daha fazla sabredemiyordu.
"İyiyim baba ya. Midemi bozdum herhalde."
"Kalk bu böyle olmayacak hastaneye gidiyoruz." dedi Lay ve koltukta oturan Ten'in koluna girip, onu kaldırmaya çalıştı. Ancak Ten onu durdurdu ve bir şeyi olmadığına ikna etmeye çalıştı. Lay'in ikna olmaya hiç niyeti yok gibi görünüyordu.
Babasını ikna edemeyeceğini anlayan Ten derin bir nefes verdi ve konuşmaya başladı: "Baba... Sürekli kusuyorum çünkü... Öffff bu çok utanç verici... Ben şeyim."
"Nesin?"
"Hamile."
"AY NE? Yavrum sen değil miydin daha geçen gün 'Ne bebeği baba?' diyen?"
Ten ağlamaklı bir yüz ifadesiyle neredeyse şaşkınlıktan bayılacak olan babasına "Sevinmedin mi?" diye sordu.
"Sevindim." dedi Lay kocaman bir gülümsemeyle. "De ne zaman, nasıl, nerede oldu bu çocuk?"
"Bilmiyorum..."
"Ne demek bilmiyorum."
"Hiç doktora gitmedim... Johnny'e söyledikten sonra ilk defa doktora beraber gideriz diye planlıyordum."
"Tahmini ne kadar zamandır böylesin?"
"Ben öğreneli bir kaç gün oldu... Çin'e geldiğimiz gün öğrenmiştim..."
"Demek beni kandırdınız Ten Bey..."
"Ya baba öyle deği-..."
Ten çalan telefonuyla cümlesini bitirememişti. Telefonunu çıkarıp isme bakmadan açtı.
"Abi."
"Yangyang?"
"Nerdesin abim?"
"Evde..."
"Ha şeye gel. Neye gelsin aq? Şeye gel... Lisene."
"Liseme mi?"
"Aynen."
"Neden?"
"Üzümü ye bağını sorma abi."
"İyi tamam gelirim."
Ten telefonu kapatıp babasına olayları özetledi ve sonra Yangyang'ın onu çağırdığını söyleyip evden çıktı.
-----
Ya bu bölüm aslında bu kadar uzun olmayacaktı... Hızımı alamadım çok uzun yazdım ve asıl yazmak istediğim şeyi yazamadım...
Sınav haftam bitmiş olmasına rağmen yine de size sık sık bölüm atamıyorum çünkü bu sefer de internet problemi çekiyorum:'(
Umarım bölümü sevmişsinizdir💚✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spotify | JohnTen
FanficHer şey Johnny'nin Spotify hesabının ondan habersiz kullanılmasıyla başlamıştı. "Sticker"ı 100 kere dinlemediği üstüne yemin edebilirdi, ancak Spotify'ı öyle söylemiyordu ve bu durumda da aklına sadece bir isim geliyordu... Eski sevgilisi Ten Lee...