Genç adam elinde poşetlerle sıcak bir yaz günü, Antakya'nın dar ve yokuşlu yollarını ağır adımlarla çıkarak, eski ahşap evin kapısına ulaştı. Dirseğiyle kapıyı iterek içeri girdi. İçeriden yükselen yorgun ses; "Yine mi sen!" diye kızdı.
Genç, "Başka birini mi bekliyordun yoksa?" diyerek içeri girdi, elindeki poşetleri tezgaha bıraktı ve yiyecekleri dolaba yerleştirirken bir yandan söylenmeye başladı.
"Neden her yer kapalı, dışarısı 40 derece!" diyerek pencerelere yöneldi. Pencereleri açtı, elinin tersiyle alnındaki terleri sildi ve eski döşeğin yanındaki tabureye oturdu.
"Bugün nasılsın, İhtiyar?"
Yaşlı adam cevap vermeden boş bakışlarla genci izlemeye devam etti.
"İhtiyar! Bugün nasılsın?"
Cevap gelmeyince genç adam, masadaki ilaçlara uzandı.
"Yine mi ilaçlarını içmedin?" diye kızarak, ilaçları yaşlı adamın avucuna bıraktı ve içmesi için eski bir sürahiden bir bardak su koyup uzattı.
İhtiyar, sanki genç henüz içeri girmemiş gibi ona "Kimsin sen?" diye sordu.
Genç, gülümseyerek "İç hadi!" diyerek adamın elini ağzına doğru kaldırdı.
Genç, yaşlı adama ilaçlarını içirdikten hemen sonra masadaki kalem ve kağıda uzandı, "İlaçlarını içmeyi unutma!" yazdığı kağıtları rastgele etrafa yapıştırmaya başladı. İhtiyara dönerek titreyen ellerini avuçlarının arasına alarak "Yine geleceğim!" dedi ve kapıya doğru giderken köşede duran tozlu eldivenleri görünce yüzündeki gülümseme yerini derin, düşünceli bakışlara bıraktı. Anlık bir git gel yaşayarak eldivenlere yönelir gibi oldu ama vazgeçip "Geleceğim ihtiyar!" dedi ve çıktı.
Yaşlı adam kırık pencerenin çerçevesine başını yaslayarak gencin gidişini izledi.
"Kimsin sen çocuk, kim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENDELE
ActionAkın, isteksiz adımlarla yavaş yavaş kapıya doğru giderken, ' Ne var amınakoyim!' dedi ve Hasan'la Mert'i iki yana iterek ortalarından geçip başını kaldırıp içeri baktığında karşısında kocaman karanlık bir salonun ortasında koşan, kum torbalarıyla ç...