DAYANAK NOKTASI Part 7

63 15 0
                                    

Mehmet Hoca, bu sabah kavgadan sonra çocuklarla Rehberlik Servisi'nde konuşurken babası geldiğinde, çocukları sizinle işim bitmedi diyerek göndermişti. Çocuklar gittikten sonra babasıyla oturup birer kahve içerek konuşmaya başladılar.

Hoca, "Hayırdır baba, sen gelmezdin?" dedi babasına dönerek.

Babası "Ee anahtarı unutmuşsun dedim ya oğlum." diye cevap verdi tekrar.

Oysaki bu sabah salona giderken tesadüfen kavgayı görmüş ama oğlunun ayırdığını görünce yaklaşmak yerine uzaktan izlemiş sonra da anahtar bahanesiyle okula gelip ne olduğunu öğrenmek istemişti. Gördükleri Çetin Bey'e oğlunu anımsatmıştı. Mehmet Hoca da o çocukların yaşlarındayken öfkesini kontrol edemeyen, asabi bir çocuktu. Neredeyse kavgasız bir günü olmazdı. Bu sabah gördükleri bu yüzden çok tanıdık gelmişti Çetin Bey'e. O zamanlar oğlunun öfkesini kontrol etmesine yardım edebilmek için oğluna birçok yol gösterdiyse de başarılı olamamıştı. 

"Gördün değil mi, baba?"

"Neyi, oğlum?"

"Dışardaki rezillikten bahsediyorum."

"Kavgayı ne zamandan beri rezillik olarak tanımlıyorsun?" diye güldü babası.

"Yapma baba! Eskide kaldı o günler." dedi Hoca gözlerini kaçırarak.

"Kimdi o çocuk? Neyin kavgasını veriyordu sence? Sıradan bir okul önü kavgasına hiç de benzemiyordu." diye sordu imalı bakışlarla.

"İki hafta önce babasını kaybetti trafik kazasında. O da yanındaymış kaza esnasında. Okula gelmiyordu, bu kazadan beri ilk gelişi. Ben bu çocukların daha önce de kavga ettiklerini gördüm ama bu başkaydı. Böylesini ilk defa görüyorum. Ne yapacağımı bilemedim, buraya topladım işte, konuşmak için ama..."

"Ama konuşmadı değil mi?"

"Hayır konuşmadı, tek bir kelime bile etmedi o kadar üzerine gitmeme rağmen."

"Hiç şaşırmadım oğlum. Ee ne yapmayı düşünüyorsun şimdi?"

"Bilmiyorum baba."

" Neyse, beni öğrencilerim bekler, ben artık kalkayım. Seni de bekleyen öğrencilerin var belli ki, iyi düşün, doğru karar ver. Sana çok da yabancı olmasa gerek bu yaşananlar." dedi babası imalı bakışlarını oğlunun üzerinden çekmeden.  "Hadi sana kolay gelsin." diyerek çıktı.

Zilin çalmasıyla biraz hava alıp, düşünmek için ağır adımlarla bahçeye indi Mehmet Hoca. Öğrencilerin bir sağa bir sola koşturmaları arasında ileri geri yürümeye başladı. Çocukların oynadığı topun önüne düşmesiyle topa vurmak için bir iki koşar adımla gerilerek topa vurdu ve kafasını yerden kaldırdığında bahçenin karşısındaki bankta oturan Akın'ı gördü. Akın'a doğru yavaş yavaş ilerlemeye başladı, o anda Aslı'nın Akın'ın yanına oturduğunu gördü ve yönünü değiştirerek boş bir köşe bulup onları izlemeye başladı. Sanki bir saat önce kavgadan zorla aldığı çocuk o değilmiş gibiydi. Yüzündeki o masumiyeti, Aslı'ya bakarken gülen gözleri... Mehmet Hoca, bir anda bir şeyin farkına vardı ve elini cebindeki telefona atarak babasını aradı.

"Bu kadar çabuk mu?" dedi Çetin Bey telefonu açar açmaz.

"Aslında çok da çabuk olacakmış gibi durmuyor ama galiba bir şey buldum baba. Bana dayanak noktasıyla ilgili bir şey anlatmıştın, hatırlıyorsun değil mi?"

"İyi ben salona geçiyorum, okul biter bitmez sen de gel." dedi oğlunu onaylayan bir ifadeyle.

Son ders zili çaldığında okul bahçesinde, çocukların gelmesini bekliyordu. Tam bahçeden çıkacaklarken arkalarından seslendi ve... 

SENDELEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin