Akın, erkenden uyanıp kimseye görünmeden hızlıca evden çıktı ve kapıdan çıkar çıkmaz elini telefonuna atıp kapalı olan telefonunu açtı. Gelen birçok mesajı ve cevapsız aramaları hiç umursamadan rehbere girip, Remzi diye kayıtlı eski mahalleden olan bir arkadaşını aradı ama ulaşamayınca birkaç defa daha aradı ve " Neyse uyuyor herhalde.. " diyerek okula doğru yürümeye başladı. Arkadaşları Mert ve Hasan, her zamanki köşede onu bekliyor olmalılardı ki Akın'ı görür görmez, " Neredesin kek sen, hani meseleyi halledecektik, yüz defa aradık." diye sitem ederek ona doğru yaklaştılar. Hasan ve Mert iyice yaklaştıklarında Akın'ın o halini görünce çıldırmış gibi aynı anda biri yüzüne biri başına dokunup, "Ne oldu? Kim yaptı bunu? Niye haber vermedin, söylesene aga? Kaç kişiydi lan bunlar, nasıl bu hale geldin? " diye ardı arkası kesilmeyen bir soru yağmuruna tuttular.
Akın, " Sakin olun bir şeyim yok, iyiyim ben oğlum!" dedi soğuk bir ifadeyle.
Mert, " Nasıl sakin olalım, şu haline bak! Dün biz ayrıldıktan sonra mı oldu bu? "
Hasan, " Konuşsana aga! Kimdi bunlar? " dedi.
Akın, " Ne büyüttünüz beee... İyiyim ben rahat olun, dün ki çakallar işte. Haber bekliyorum, yerlerini öğrenip okul çıkışı iadeyi ziyaret ederiz. Hadi gidelim." diyerek okul yolunu işaret etti. Hem konuşup hem de yürümeye devam ettiler.
Mert, " Var mı lan öyle bir kişiye it gibi saldırmak " dedi sinirden titreyen elleri ve dizleriyle.
Hasan, " Kimden haber bekliyorsun aga, adlarını bile bilmiyoruz bu şerefsizlerin! " dedi Akın'a bakarak.
Akın, " Bizim Pala vardı ya eski mahalleden, dün gece mesaj attım haber verdim, onun kulağı kesiktir gün içinde öğrenip dönüş yapar illa ki. " diye cevap verdi.
Hasan, " Remzi mi? Nasıl bulacak aga? Bu şerefsizler çıkmaz daha bir iki gün ortaya." dedi yumruklarını sıkarak.
Mert, " Ara hemen keke, bulmuş mu bakalım. " dedi sabırsız bir tavırla.
Akın, " Aradım gözümü açar açmaz zaten, uyanmaz o deve. Allah bilir nerde feneri söndürdü yine. Döner o sakin olun, hadi hızlanın biraz. Benim karnım aç, dün akşam da bir şey yemedim zaten."
Mert , " Nurcan Teyze görmesin diye kapattın yine kendini odaya değil mi? " dedi iç çekerek.
Akın, kafasını salladı ve " Hadi, hadi.. " diyerek hızlanmalarını belirterek adımlarını hızlandırdı.
Okula geldiklerinde doğrudan kantine yöneldiler. Akın'ı görenler, onun bu halini hiç de garipsemeden geçmiş olsun der gibi başlarını hareket ettirerek yanlarından geçip gidiyordu. Bir iki kişi yanına yaklaşarak, " Aga bir şey lazım olursa, biz de buradayız biliyorsun. " diyerek ona yanında olduklarını ve desteklerini ifade ettiler.
Akın, Mert'in kulağına yaklaşarak "Aslı gelmiş midir, Merdo?" dedi.
Mert, "Şimdi öğreniriz aga. Büşra'ya bir sorayım istersen." dedi tebessüm ederek.
Akın, " Sırıtma, sırıtma hemen, bir şey yok oğlum. Öyle merak ettim sadece. " dedi kendine has utangaç tavrıyla.
Hasan, " Ben tost alıyorum o zaman. " dedi.
Mert , " Haso, benim tam olsun ha! Hüseyin abiye söyle o biliyor. " dedi.
Kantine girip her zamanki köşeye oturdular.
Mert, karşıdan kantine doğru gelen Büşra'yı fark etti. Akın'a işaret ederek sorayım mı der gibi baktı.
Akın, kararsızlığını bir kez daha belirtti yüzünü buruşturarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENDELE
ActionAkın, isteksiz adımlarla yavaş yavaş kapıya doğru giderken, ' Ne var amınakoyim!' dedi ve Hasan'la Mert'i iki yana iterek ortalarından geçip başını kaldırıp içeri baktığında karşısında kocaman karanlık bir salonun ortasında koşan, kum torbalarıyla ç...