ASENA VE AŞKAR

55 5 0
                                    

Pencerenin önünde derin düşüncelere dalmış olan Asena, Çiçek'in sesiyle irkildi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Pencerenin önünde derin düşüncelere dalmış olan Asena, Çiçek'in sesiyle irkildi.

Çiçek:
- Cankut, Aşkar'ı hazırladı Bike'm. Sarayın girişinde sizi bekliyorlar.

Asena:
- Peki, gidelim o halde. Biricik dostumu fazla bekletmek istemem.

Hızlı adımlarla odasından çıktı Asena. Aşkar'ı iki gündür görmemişti. Evet, çok uzun bir süre değildi ama görmediği her saat özlüyordu biricik dostunu. Aşkar'ın varlığı ona kuvvet veriyordu. Basamakları ikişer ikişer atlıyordu. Çiçek ise arkasından düşecekseniz diye bağırıyordu. Ama Asena bu sözleri duymuyordu. Bir an önce Aşkar'a ulaşmak istiyordu. Nihayet bahçeye indiğinde sarayın giriş kapısındaki Cankut'u ve yanındaki Aşkar'ı gördü. Koşarak yanına vardı ve kollarını Aşkar'ın boynuna doladı.

Asena:
- Ah, nasıl özlemişim seni can dostum! Aşkar iyi değil mi Cankut? Yemini yiyip suyunu içti mi?

Cankut:
- Çok iyi Bike'm. Bugün de Ötüken'in içerisinde yıldırım gibi koşacağına eminim.

Aşkar, kızıla çalan bir kahvelikte renge sahipti. Alnında beyaz kısımları mevcuttu. Simsiyah yelesi ve kuyruğuyla çok sağlıklı görünüyordu. Eyeri epeyce süslüydü. Rengarenk el dokumasıydı. Ayrıca kuyruğunda renkli boncuklu iplerle örgüler yapılmıştı. Büyüleyici bir görüntüsü vardı. Aşkar, Asena'nın annesiyle olan tek bağı gibiydi. Gökmen obası yok edildiğinde hayatta kalan bir kendisi bir de Aşkar olmuştu. Babası Asena'yı bulduğunda bir ağaç kovuğundaydı. Aşkar ise bir ağaca bağlıydı. Daha bir aylık ancak vardı. Kutluk Kağan kızını bulduktan sonra Aşkar'ı gördü. Onu da beraberinde aldı. İşte, bu yüzden Aşkar Asena için ayrı bir yere sahipti. Annesinin yakılıp yıkılan obasından -Gökmen obasından- bir emanet gibiydi. Bir hatıra, değerli bir hediyeydi onun için Aşkar. O günden beri hiç ayrılmamışlardı.

Asena, çevik bir hareketle Aşkar'ın üzerine bindi. Kılıcını kınına soktu, yayunı omzuna taktı. Aşkar ve Asena bütünleşmişlerdi adeta. Şimdi Asena Aşkar'dı, Aşkar Asena'ydı. Asena, Çiçek ve Cankut'a dönerek:

- Ben birkaç saat sonra dönerim. Haydi, kalın sağlıcakla!

Çiçek:
- Bike'm lütfen kendinize dikkat edin! Gök Tengri'm sizinle olsun!

Asena, Aşkar'ın kulağına haydi can dostum gidelim diye fısıldar fısıldamaz Aşkar şimşek gibi koşmaya başladı. Sarayın kapısından çıkarlarken  arkalarında bıraktıkları rüzgar adeta bir fırtınaya dönüşmüştü. Aşkar hızlandıkça Asena'nın da kalp atışları hızlanıyor, yüzünde kocaman bir gülümseme beliriyordu. Beline kadar uzanan örgülü saçları gökyüzünü kaplarcasına havalanıyordu. Üzerindeki turkuaz renkli kaftan, güneş ışıklarıyla daha da bir parlıyordu. Biraz ilerledikten sonra atını durdurdu Asena. Arkasında kalan Göktürk Saray'ına baktı. Dışarıdan sade ama bir o kadar kudretli duruyordu. Sarayın en tepesinde kocaman bir Göktürk bayrağı dalgalanıyordu. Girişteki büyük kapının üzerinde ise heybetli bir kurt figürü vardı. Neredeyse kapının tamamını kaplıyordu. Kurt, Türklerin simgesiydi. İnanışlarına göre Türkler bir bozkurttan türemişlerdi ve böylece çoğalmışlardı. Her Türk bir kurttu.

Az ileride akan derenin sesini duyunca bir anda susadığını fark etti.

- Çok susadım, Aşkar. Sanırım sen de susadın. Biraz şurada dinlenip su içelim.

Atından indi. Derenin yanına vardı. Eğilip kana kana su içti. Her içişte içten bir oh çekiyordu. Cidden çok susamıştı. Aşkar da çok susamış olmalıydı ki dereden su içtikçe içiyordu. Havada bir bunaltıcılık vardı sanki. Gökyüzüne baktı, yeterince mavi ve güneşliydi. Ama yine de bunaltıcıydı. Belki de yağmur yağacaktır, diye düşündü. Biraz daha oturduktan sonra kalktı, yeniden atının üzerine bindi.

- Haydi, bakalım! Bu kadar tembellik yeter! Şimdi, biraz atış yapma zamanı. Gidip uygun bir yer bulalım.

Asena, atını yeniden hızla sürmeye başladı. Göktürk Sarayı arkasında giderek küçülüyordu. Saraydan uzaklaştıkça doğayla bütünleşiyordu sanki. Bütün zincirlerinden kurtuluyor, sadece insan oluyordu. Bir çiçek, böcek, ağaç, ırmak gibi doğaya ait bir şey oluyordu sadece. Hayatın özüne dönüyordu. Tüm kalıplardan, unvanlardan sıyrılarak sadece insan oluyordu. Bu güzel hislerle ormanın içerisinde süzülüyordu Asena.

YADA EFSANESİ: BİR VAROLUŞ MÜCADELESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin