Min Joon, masadaki her şeyin tadına baktı. Çoğu alışık olmadığı lezzetler olsa da yediklerini beğenmişti. Özellikle kımız dedikleri şey çok iyi gitmişti yemekle. Daha önce hiç bilmediği Türklerle aynı masada oturmuş, yemek yiyor, daha da ilginci onlarla kendi diliyle konuşabiliyordu. Saraydaki herkes dillerini biliyor olmalıydı. Cesaretini toplayarak Kutluk Kağan'a sordu:
- Han'ım! İzniniz olursa size bir şey sormak istiyorum.
Kutluk Kağan:
- Sor, bakalım!
Min Joon:
- Saraydaki herkesin benim dilimi konuşabiliyor olması beni bir hayli şaşırttı. Oysa Silla'da Türk dilini bilen bir kişi bile bulamamıştım. Sınırdaki bir köyde yaşayan yaşlı bir kadın haricinde tabii. Bizim dilimizi nasıl öğrendiniz?
Kutluk Kağan:
- Hımm, yaşlı kadın nasıl öğrendiyse öyle öğrenmiş olabiliriz. Sorduğunda anlatmadı mı?
Min Joon:
- Biraz anlattı. Goguryeo Dönemi'nde Kral Mundeok ile Göktürk Han'ı Şibi Kağan arasındaki ittifaktan bahsetti. Yaşlı kadının babası da onların içlerinde olduğundan öğrendiği dili kızına da öğretmiş.
Kutluk Kağan:
- Goguryeo Dönemi'nde ülkemizle ön planda olmayan gizli bir ittifak halindeydiniz. İki ülkenin de ortak düşmanı Çin idi. O dönemdeki Han'ımız, Goguryeo ile güçlü ilişkiler geliştirmenin Çin'i zayıflatacağını düşünüyordu. Birbirimizin dillerini de bu süreçte öğrendik.
Min Joon:
- Goguryeo daha sonradan Silla egemenliğine geçince Türk dilini konuşan da pek kalmadı sanırım. Ama sizlerin bizim dilimizi hala konuşabiliyor olmanız beni imrendirdi.
O sırada Asena söze girerek:
- Yaşadığımız bölge itibariyle çok dikkatli olmalıyız. Ne kadar çok şey bilirsek elimiz o kadar kuvvetli olur. Şibi Han'ımızdan beri saraydaki herkes dilinizi öğrenmeye başladı. Adeta bir gelenek haline geldi. Ama sizlerin bizim dilimizi aktaramamış olmanız çok üzücü.
Min Joon, nefes bile almadan Asena'nın söylediklerini dinliyordu. O her konuştuğunda Min Joon'un kalp atışları daha da hızlanıyordu. Odayı aydınlatmak için yanan mumlar, Asena'nın beyaz tenini daha da öne çıkarıyor ve Min Joon'un hayranlığının daha da artmasına sebep oluyordu. Asena'nın cevap beklermişçesine yüzüne bakmasıyla konuşması gerektiğini anladı. Aslında ne cevap vereceğini kendisi de bilmiyordu. Sahi, Türkler bizim dilimizi aktarırken biz neden onların dilini aktaramadık ki diye düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YADA EFSANESİ: BİR VAROLUŞ MÜCADELESİ
Historical FictionTürklerin kutsal taşı olan YADA taşı Çinliler tarafından çalınmıştır. Taşın ortadan kaybolmasıyla Türk ilinde kıtlık ve kuraklık baş göstermiş, Türkler kendi içlerinde birbirleriyle savaşır hale gelmiştir. Aynı dönemde Silla topraklarında da kurakl...