Komiser cebinden mendilini çıkartıp ağzını silerek arkasına yaslandı.
"Komiserim, ne zaman derse başlıyoruz?"
"Derse... Şimdi çaylak, bu tavayı alıyorsun geri götürüp yıkıyorsun. Malûm hademe diye onları çalıştırmak zorunda değiliz. Sen de kendine istiyorsan oradan içecek bir şeyler al sonra başlayacağız derse."
Mehmet derin bir nefes alarak tavayla ekmek poşetini alıp kalktı. Odadan çıkarken koridorda bir komiser ile stajyerin yan yana yürüdüğünü gördü. Stajyerin elinde dava dosyası vardı.
"Tahminen biz ne zaman şu samimiyete sahip olup dava hakkında konuşuruz acaba?"
Çay ocağına girdi. Kimse yoktu. Tavayı yıkamaya başladı.
"Yok yok, resmen sınanıyorum. Ben buraya staj için geldim adam beni hizmetçi niyetine kullanıyor ya."
Ocağın üzerinden sıcak su görünce aklına kahve yapmak geldi.
"Hem belki bu sayede komiserimin gözüne de girebilirim. Kahve sevdalısı olma olasılığı yüksektir onun da."
Karton bardağa kahveyi doldurup söylene söylene yeniden komiserin odasına geldi. Derin bir nefes alıp sandalyeye oturdu. Kahveyi önündeki sehpaya koydu. Komiser ayakta, pencereden dışarıyı izliyordu. İlk defa o an komiseri baştan ayağı süzdü; uzun boylu, saçları siyah ve boynuna kadar uzundu ve yapılıydı. Mehmet onu süzerken komiser arkasına döndü. Mehmet merakla ama biraz da umutsuzca sordu:
"Derse başlayacak mıyız komiserim?"
"Evet, istersen kağıt kalem çıkar kendine."
Mehmet heyecanla ceketinin cebinden küçük bir not defteriyle kalem çıkardı.
"Hadi bakalım vira bismillah."
"Ders 1: Bir davayı ele almak, bir davayı ele almaktır."
Mehmet şaşkınlıkla kaşlarını kaldırıp komisere baktı.
"Ne? Nasıl yani? Bu ne demek şimdi?"
"Dedim ya, 'ders 1'. "
"Bu söz bir dersten ziyade daha çok felsefik bir şey gibi. Diğer komiserlerin böyle ders işlediğini pek sanmıyorum."
Komiser Mehmet'in karşısındaki sandalyeye oturdu. Dirseklerini dizlerine yaslayarak öne eğildi.
"Bak çaylak, ben diğer komiser değilim. Her şeyin bir usulü erkânı var. Herkes nasıl birbiriyle bir değilse benim de derslerim bir o kadar eşsizdir. Ha sen istemiyorsan orası ayrı mesele."
"Ya komiserin ben onu demek istemedim. Tamam kimse kimseyle bir değil ama ben böyle dersi ilk defa görüyorum."
"Ne bekliyordun ki? Tıpkı okuldaki gibi 'bak çaylak, bu kelepçe: bununla adamları tutukluyoruz' dememi filan mı?"
"Hayır komiserim de söylediğiniz söz bana daha çok bir felsefe sözü gibi geldi. Hem bu söz dava çözmeme nasıl yardımcı olacak ki?"
"İnan bana en çok bu söz dava çözmene yardımcı olacak çaylak."
"Bana hâlâ-"
"Felsefik bir söz olarak gelmesin çaylak. Bu söz tüm polislik kariyerinin özü olacak çünkü."
Mehmet sustu. Hâlâ bu sözün bir ders olduğunu düşünmüyordu. Bakışları önündeki kahvesine kaydı. Uzanıp bir yudum içti. Bakışlarını tekrar Komiserine çevirdi. Komiser de arkasına yaslanmıştı.
"Peki ya bugün bana yaptırdığınız hizmetçilik?"
"Hizmetçilik mi? İki kavanoz getirip tava yıkadın diye kendini hizmetçi mi ilan ettin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
P.A.
Pertualangan*Nezarethane* "Oh no diyor içimdeki Hollywood'da yaşayan Amerikalı. Sahi ben şimdi komiserden yardım da isteyemem. Sabahki olay malûm." "Hani sen polistin?" Mehmet, gardiyanın soruyla beraber daldığı düşüncelerden sıyrıldı. "Evet, polisim. Neden ne...