Kulaklarını çınlatan ve rüyasının en tatlı yerini adeta bi' bıçak gibi kesen alarmın sesine daha fazla direnemeyip gözlerini açtı. El yordamıyla yatağının yanında duran komodinin üzerindeki telefonunu bulup alarmı kapattı. Derin bir nefes alarak uyku akan gözlerle etrafına bakınıp doğruldu, saçları darmadağındı. Çalışma masasının üzerindeki dağınık kitaplar, yerde duran iki farklı çift çorabı ve kapağı aralık olan dağınık dolabıyla hâlâ klasik öğrenci odasıydı burası. Oysaki mezun olmuş ve Cinayet Büro Amirliği'ne başvuruda bile bulunmuştu. Gerçi kabul edilir miydi işte orasını bilemiyordu.
Odasından çıkıp küçük mutfağa ilerledi. Kendisine bir kupa kahve yapıp eskimiş ahşap sandalyesine oturdu. Kahvesinden bir yudum almasıyla yüzünü buruşturdu.
"Sanırım bu sabah kahve içme olayını beceremiyorum. Cinayet Büro Amirliği'ndeki polisler nasıl sabah sabah içiyorlar? Hem de büyük bir zevkle!"
Kahvesini, gerisin geri tıpkı sandalye gibi ahşaptan olan eskimiş küçük masanın üzerine bıraktı. Üniversite için buraya ilk geldiklerinde karşı komşuları olan ev sahipleri Nazife nine vermişti bu masayla sandalyeleri. O sırada mutfak kapısında hem en yakın arkadaşı hem de ev arkadaşı Burak belirdi.
"Ne o, yine kahve içmeye mi çalışıyorsun?"
Mehmet bakışlarını kahveden kaldırıp yarı ayılmış gözlerle Burak'ı süzdü.
"Hayret. Burak takım elbise giyer miydi?"
İlk defa onu takım elbiseyle görüyordu. Hafif esmer tenliydi Burak. Sportik bir vücuda sahipti. Bu da takım elbisenin üzerinde daha iyi durmasını sağlıyordu. Merakla sordu:
"Evet de sana ne oluyor? Seni takım elbiseyle ilk defa görüyorum."
Burak sırıtarak Mehmet'in karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu. Dirseklerini masaya yaslayıp ellerini birleştirdi.
"Arkadaşınız Burak şu an itibariyle Avukat Burak rütbesine ulaşmış durumda."
"Nasıl yani?"
"Stajyer olarak çalışmaya başlıyorum. Bu da benim ilk iş günüm. Sahi dün sen evde değildin diye sana söyleyemedim. Malum telefonum bozuk, tamirciden daha gelmedi."
Mehmet gülümsedi.
"Vaay, hayırlı olsun kardeşime."
"Darısı senin başına. Neyse ben çıkıyorum, ilk iş gününde geç kalmak yakışık almaz."
Burak kalkıp sandalyesini geri eski yerine koydu. Mehmet kapıya kadar gidip Burak'ı yolcu ettikten sonra mutfağa geri döndü. Kendisine çay demleyip bir parça ekmekle dolaptan zeytin çıkardı. Kupasını tezgâhın üzerine bırakıp yeni doldurduğu çayıyla masaya yeniden oturdu.
"Sözde öğrencilikten çıktık. Ama neyse... Ekmekle zeytine talim. Keşke domates de olsaydı... Domates demişken peynir kaç lira acaba?"
Beyninden sorular bir su misali geçerken onu düşüncelerinden çalan telefonu çıkardı. Sadece numara vardı. Merakla telefonu açtı.
"Alo, Mehmet Akıncı?"
"Buyurun, benim."
"Sizi Cinayet Büro Amirliği'nden arıyorum. Geçen haftaki başvurunuz onaylandı. Bugün buraya gelebilme şansınız var mı?"
"Evet, gelebilirim. Saat kaçta orada olmalıyım?"
"Saat 9'da."
"Tamam, teşekkür ediyorum."
"İyi günler."
Sevinçle oturduğu sandalyeden kalktı. Bugün sadece Burak'ın ilk iş günü değil, aynı zamanda kendisinin de ilk iş günü olacaktı. Saate baktı. Yarım saati vardı. Acele etmeliydi. Hızlıca odasına gidip bir pantolon bir gömlek giyinip çıktı. Koridorda olan boy aynasının karşısına geçip saçlarını taramaya başladı. Bir gözü saatindeydi. Geç kalmaya niyeti yoktu.
"Nihayet, artık kurtuldum heyecan içinde başvurunun cevabını beklemekten. Hayatıma biraz macera girecek."
Ayakkabılarını giyip merdivenleri ikişer üçer indi. Binadan çıktığı gibi durağa doğru koşmaya başladı.
Durağa ulaştığında 10 dakikası kalmıştı. Etrafına bakındı. Pazartesi günü olduğundan dolayı her yer kalabalıktı. Heyecanla otobüsü beklemeye başladı.
"Acaba komiserim nasıl birisi olacak? Umarım iyi birisi olur. Neler öğretir ki? Şu an bir davaya bakıp bakmadığını bile merak ediyorum."
Otobüs gelince izdihama o da katılıp itiş kakış içinde otobüse bindi. Gene ayaktaydı fakat onun tek düşüncesi bir an önce karakola varmaktı.
"Çocukluğumdan beridir istediğim hayalim gerçek olacak. Birisi bana kim olduğumu sorduğunda ceketimin cebinden kimliğimi çıkarıp 'Cinayet Büro Amirliği'nden Komiser Mehmet Akıncı' diyebileceğim. Çok havalı be ya."
Düşüncesine gülümseyip karşısındaki camdan dışarı izleyeme devam etti. Otobüs durakta durur durmaz Mehmet hızla kapıdan süzülüp dışarı çıktı. Saatine baktı, tam 9'du. Hızlı olursa karakola yetişebileceğini biliyordu. Tam karakolun önüne gelmişti ki karakolun önündeki yola çıkmış bir çocuk gördü. Sağdan gelen araba hızla çocuğun üzerine geliyordu.
"Çocuk!"
Mehmet bunu görür görmez çocuğu kenara çekmek için âdeta yola atladı. Tam çocuğu tutup kenara çekecekti ki araba büyük bir hızla üzerine doğru geldiğinde Mehmet'in tek yapabildiği çocuğu kendine çekerken gözlerini korkuyla kapatıp sağ kolunu arabaya karşı çocuğa siper etmek oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
P.A.
Aventure*Nezarethane* "Oh no diyor içimdeki Hollywood'da yaşayan Amerikalı. Sahi ben şimdi komiserden yardım da isteyemem. Sabahki olay malûm." "Hani sen polistin?" Mehmet, gardiyanın soruyla beraber daldığı düşüncelerden sıyrıldı. "Evet, polisim. Neden ne...