"Ne yapacağız? Ne yapacağız?"
Küçük bir çocuk gibi ellerimi yanaklarıma yaslayıp dolu gözlerimle babama baktım. Karşı koltukta oturan Jungkook sıkıntıyla iç çekti. Tam yarım saattir bu haldeydim. Olmasından en korktuğum şeylerden biri olmuştu.
"Taehyung, sakinleşir misin lütfen? Jungkook'u da korkutma."
"Ama... Kesin görmüştür her şeyi. Yanına çağırırsa ne yaparım ben?"
Bileklerimi tutarak ellerimi indirmemi sağladı. Sonra saniyeler içinde onun elleri çıktı yanaklarıma. Burnumu çektim. Gözlerimin içine bakarken parmakları narin bir dokunuşla tenimde gezindi.
"O zaman gider konuşur, bir de benim selamımı söylersin ona."
Kendimi tutamayıp güldüğümde onun yüzünde de bir gülümseme oluştu. Beni sakinleştirecek birkaç cümle daha söyledi. Hepsini pek duyamadım. Aklımda hâlâ fotoğraflar vardı.
Jungkook'la dışarda geçirdiğimiz günlerden birinde fotoğraflarımız çekilmiş ve yayılmıştı sosyal medyada. Hem de Jeon şirketiyle öz babamın şirketinin adını aynı yerde kullanarak yapmışlardı bunu. Görmeme ihtimali yoktu. Kesinlikle benimle konuşmak isteyecekti. Onunla neredeyse bir yıldır görüşmemiştim. Şimdi de ne yapacağımı bilmiyordum. Sinirli olduğuna emindim. Tüm öfkesini de benden çıkarırdı. En iyisi sessiz kalıp dinlemek ve ordan kaçmaktı.
"Daha iyi misin?" diyen babamla kendime geldim. Ona bir teşekkür eder gibi sıkıca sarıldıktan sonra telefonuma gelen bildirim sesiyle korku içinde gözlerimi açtım. Her an yarın şirkette olmamı bildiren bir mesaj gelebilirdi.
Koltukta duran telefonu kontrol edip böyle bir şey olmadığını görünce rahat bir nefes aldım. Akşam Jungkook'u yemeğe davet etmiştim ve her şey güzel giderken bir anda ikimizin telefonu da bildiri yağmuruna tutulunca bir terslik olduğunu çabucak anlamıştık. Öpüştüğümüz, birbirimize bakarak gülümsediğimiz ve sarıldığımız fotoğraflar vardı. Bu normal şartlarda hiçbir anlam ifade etmezdi ancak Park şirketinin adı geçiyordu. Babamın sekreteri haberi görür görmez ona gösterecekti, eminim.
"Uyuyup dinlenin. Yarın daha da yorucu bir gün olabilir."
Olmamasını umuyordum. Yine de babamın sözünü dinleyip Jungkook'la beraber üst kata çıktık. Tam da onun evine taşınmak istediğimi aileme söyleyeceğim akşam nasıl böyle bir şey olabilirdi. Tüm keyfimiz kaçmıştı resmen.
Odama girdiğimizde sıkıntıyla ellerimi saçlarıma çıkardım ve nefesimi üfledim. Sürekli bu konuyu konuşup onu da bunaltmaktan çekiniyordum ama göz ardı edemeyecektim. Park Sihyuk kesinlikle beni mahvedecekti.
"Gel kucağıma."
Hayallerim gerçek oluyor.
Odamdaki tek kişilik rahat koltuğa oturmuş, bacaklarını hafifçe iki yana açarak beni davet ediyordu. Reddedecek kadar kafayı yememiştim. Çünkü bu ne zaman olmuştu bilmiyordum ama Jungkook üzerindeki gömleği çıkartmıştı. Bugün akşama kadar şirkette kalmak zorundaydı. Çok yorulduğunu tahmin ediyordum. Kendimden önce onu düşünmek istiyordum.
Ağır adımlarla ona doğru ilerledim. Tek bacağımı koltuğa attığımda eli diğer bacağımı buldu ve beni tamamen kucağına çekti. Kalçalarım kasıkları üzerine yerleşir yerleşmez gözlerimi kapattım.
Kafam çok dalgın olmasaydı şu an kesinlikle onunla sevişirdim. Önce Sihyuk sorununu çözmem gerekiyordu şimdi. O zaman rahat olacaktım ve istediğim her şeyi yapabilecektim.
"Bunun sorun çıkaracağını bilseydim seni dışarda öpmezdim."
Dalgın ve biraz da sinirli sesi içimde onu sevme isteğini ön plana çıkarttı. Ellerimi yanaklarına götürüp şefkatle okşadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mr jeon
FanficKim Taehyung eğlenmeyi seven, hareketli, genç bir çocuktu. Dans etmeyi çok severdi. Özellikle de dans kulüplerinin sokakta sergilediği gösterilere katılır, izleyicileri dansa davet eder, kimseden çekinmezdi. Her zaman çok eğlenirdi, etrafındakileri...