üçüncü bölüm

5.8K 780 797
                                    

Dakikalardır bir elimdeki kahve dolu fincana bir de Seojoon'un benim için getirdiği beyaz güllere bakıyordum. Çiçekleri severdim. Çiçek polenine alerjim vardı ama kimse beni bu güzel varlıklardan ayıramazdı. Pekâlâ, Seojoon çok nazik bir jestte bulunmuş, annemden hasta olduğumu duyunca hemen beni ziyarete gelme inceliğini göstermişti. Bu yaptığını çoğu kişi umursamazdı bile. Ona çok minnettardım. Ya da minnettar olabilirdim, Bay Jeon ve beni o şekilde basmasaydı!

Gerginlikle karşımdaki koltukta oturan adama baktım. Açtığım düğmelerini iliklemiş ve babamın ricası üzerine bizimle oturmayı kabul etmişti. Ailem Seojoon'u tanıyordu. Biz üniversiteden arkadaştık, hatta son zamanlarda flört sayılabilecek birçok şey yaşamıştık.

Seojoon kesinlikle çok nazik, nerde ne yapılması ve konuşulması gerektiğini bilen bir insandı. Bu yüzden onu annem ve babamla tanıştırmak konusunda sorun yaşamamıştım. Ailesi ile de yemek yemiştik bir defasında. Tüm bunlar onun için özel olabilirdi fakat ben ona karşı bir şey hissetmiyordum ve onu da hayallere kaptırmak gibi bir amacım yoktu. Bu yüzden elime fırsat geçtikçe onunla o anlamda bir yakınlığımız olmadığını hatırlatıyordum sürekli. Kimsenin kalbini kırmak istemezdim.

"Çok tatlısın. Bu saatte bu güzel çiçeklerini nasıl buldun?"

Annem tüm misafirlerimize olduğu gibi ona da yumuşacık sesiyle konuşurken kucağına aldığı güllere baktı. Seojoon gülümseyerek "Taehyung'a iyi geleceğini düşündüm. Nereden bulduğumun pek de bir önemi yok. Bir arkadaşımın tanıdığı bir çiçekçi sayesinde elime ulaştı diyebiliriz."

Ona aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdim. Bakışlarım ara sıra Bay Jeon'a kayıyordu. Beyaz teninin bir kısmı hâlâ görünüyordu. Henüz ona sormak istediğim çok şey vardı. Askerlik künyesini, neden tıp fakültesini bıraktığını, kaç yaşında olduğunu ve asıl ismini öğrenecektim ben. Hepsini de çok merak ediyordum. Seojoon gelmeseydi eğer minik bir öpücük sonrası bunları kesinlikle öğrenebilecektim.

"Kahveni soğutma Taehyung."

Babamın ufak çaplı uyarısı ile elimdeki fincanı hatırlayıp bakışlarımı Bay Jeon'dan kaçırdım. Kahveyi bahane ederek adamı kesmemi engelliyordu resmen.

Ufak yudumlarla kahvemi içerken tuhaf birkaç sohbet konusu açıldı. Okuldan, derslerden, bıktığım sınavlardan ve okul içi etkinliklerden... Annem bunları çok seviyordu ve benim okuldaki durumumu Seojoon'dan öğrenmek onun için güzel bir şeydi.

"Yarın akşam bir etkinlik var. Yemek ve canlı müzik tarzı şeyler varmış sanırım. Gelecek misin?"

Bana dönen bakışlar altında ağzımdaki yudumu yuttum ve bilmem dercesine omuz silktim. "Kendimi iyi hissedersem neden olmasın?"

"O zaman haberleşiriz, seni almaya gelirim."

"Olur." diyerek onayladım. Seojoon saatin geçtiğini söyleyerek ayağa kalktı. Annemle beraber kapıya kadar eşlik ettim ona. Aklım burda değildi. Seojoon'la konuşuyordum ama gözümün önünde beni öpmek için bana doğru eğilen Bay Jeon vardı. Süt gibi beyaz teni, dudaklarımda hissetmek için can attığım piercingi ve gözleri... Tanrı'm, bana diyordu ama asıl kendisi yiyecek gibi bakıyordu. Karşı konulamaz...

"Görüşürüz."

Son defa Seojoon'a el salladım ve hızla salona dönmeyi hedeflerden merdivenlerde gördüğüm bedenle fikrim değişti. Merdivenleri ikişer ikişer çıkarak ona yetiştim. Onu takip ettiğimi biliyordu. Bu yüzden asla tavrını bozmadan ağır bir şekilde odasına yöneldi. Peşinden gittim.

İçeri girdiğimizde ilk iş etrafı incelemek istemiştim. Yatağı kocamandı, çarşafları ve yastıkları siyahtı. Tam da ondan beklediğim gibi sade, fazla eşyadan kaçınılan bir oda olmuştu burası. Bir kıyafet dolabı, çalışma masası, bir tekli koltuk ve abajur. Bir de banyoya açılan kapı dışında bir şey yoktu. Bay Jeon kesinlikle çok temiz bir adamdı. Oda henüz yeni gelmiş olmasına rağmen onun kokusuyla doluydu. Ciğerlerime giren nefis koku gözlerimi kapatma isteğimi ön plana çıkarttı.

mr jeon Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin