⋄Geçmiş⋄
Siyah dağınık saçlarını kulağının arkasına ittirdi yavaşça Yoongi, birkaç tutamı yine kaçıp önüne gelmiş olsa da. Oturduğu kaldırıma koyduğu portakal suyunu bir daha ağzına götürdü. Kaç dakika geçmişti buluşmaları gereken saatin üzerinden; beş, on, yirmi? Küçük bir iç çekerek siyah deri saatine göz attı: Tam olarak yarım saat geç kalmıştı Jungkook.
Hava kararmaya başlamıştı bile. Ya unuttuysa? Bu noktadan sonra beklemeye değer miydi? Eve mi gitmeliydi? Yoongi’nin aklından sayısız düşünce gelip geçiyordu.
Onu düşündüğünü hissetmiş gibi tanıdık bir kaykay sesi geldi ileriden, Yoongi heyecanlanmıştı çünkü önünden arada sırada geçen birkaç kaykaycıdan farklıydı bu ses, diğerlerine göre daha sert geliyordu ve ancak Jungkook’un bu kadar umursamaz olabileceğinin farkındaydı.
“Hey! Nasılsın?”
Jungkook kendisine geniş bir gülümsemeyle bakarken o ise Jungkook’u kafası karışmış bir şekilde karşılamıştı çünkü hardal ceketlinin kollarında taşıdığı abur cuburlardan yüzü zor gözüküyor, bu bir yana buraya kadar düşürmemeyi nasıl becerdiyse kapüşonunun içinde bile birkaç paket duruyordu.
“Bekle, kıpırdama! Yardım edeyim.”
Jungkook kaykayını durdurmada taşıdıkları yüzünden biraz zorlanmış olsa da siyah saçlı hızlıca onun yanına gitmişti, üzerindekilerin bir kısmını alarak yükünü hafifletiyordu. Kendi taşıyabileceği kadar aldığında ise hala kumral saçlının kollarında kayda değer bir miktar kalmıştı.
“Bunların hepsini nereden buldun ki?”
Bu Jungkook’a yönelttiği bir sorudan çok kendi kendisine bir söylenmeydi. Gerçekten de nereden bulmuştu kumral saçlı bu kadar şeyi? Yoongi’nin kollarının arasında bile jelibonlar, çubuk krakerler, cipsler, çikolatalar ve daha ne ararsa vardı. Ne yapacaklardı bu kadar abur cuburla?
“Gelirken aldım. Yeriz. Dün de çikolatalı süt içmiştik değil mi?”
Yoongi belli etmemeye çalışsa da afallamıştı. Şu an ikisinin de ellerinde bir aileyi doyurmaya yetecek ve artacak kadar paket bulunuyordu.
“Evet ama sence bunları bitirebilecek miyiz?”
“Neden olmasın? Deneriz, olmaz mı?”
Jungkook kaykayından inmiş, bir banka oturup elindeki cipslerden birisini açmış ve avuçlayarak yemekle meşguldü. Hala şaşkınlığını atamamış Yoongi de onun yanına oturdu, sanırım bu noktadan sonra tek yapılacak şey Jungkook’un da dediği ve yaptığı gibi yemek, her şeyi bitirmeye çalışmaktı.
Yoongi elindekilerden bir tanesini açacaktı ki acaba bir şey der mi diye kumral saçlıya bakma gereği hissetti fakat onun hiç umurunda değildi. Cipsine odaklanmış, kendisine hiç dikkat etmiyordu. Bunu görünce rahatladı, o da yemeye başladı.
“Dersten çok yememiz gerekecek galiba.”
Ağzına kırmızı renkli jelibonlardan birini attı. En çok onları seviyordu Yoongi. Jungkook ise ağzına doldurduğu cipsleri bitirdiğinde ona cevap verdi.
“Ders mi?”
Yoongi bu cevabı duyunca şaşırmıştı ama Jungkook da aynı şaşkınlıkla kendisine bakmaktaydı.
“Doğru! Unutmuşum!”
Jungkook cipsleri avuçlamaya devam etmek yerine bir elini sertçe alnına götürmüştü. Siyah saçlının ise şaşkınlıkla birlikte kafası da karışmıştı: Nasıl unutabilmiş olabilirdi ki? Ayrıca Yoongi ona söyleyene kadar da fark etmemişti, burada buluşma amaçları sadece ders olmasına rağmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asteria જ yoonkook
Fanfic"İlk parçanın adı Asteria." Siyah saçlının parmakları tellerde geziniyordu. Şarkı başlamıştı: Asteria.