"Tanıştığımızda böyle değildi", "Eşim çok değişti, ne olduğunu anlamadım", "bu adama ne oldu", "kadının içinden şeytan çıktı" bu sözler artık 19 yıldır o kadar çok duyduğum, kulağa bir fon gibi gelen sözler... şöyle bir bakıyorum da yüzlerce insan aynı şeyden şikayetçi ve binlerce insan bu alanda terapist, psikolog, psikolojik danışman, psikiyatrist, koç ve benzeri gerçekte uzman olan ya da olmayan, pek çok kişiden yardım almaya çalışıyor. Sonuç mu? Sonuç alıyorlar mı almıyorlar mı? Bilmiyorum ama bildiğim şey konu hakkında belirli bir süredir ulaştığım saptama ki pek çok insan aslında evlilikle evciliği birbirine karıştırıyor. Özellikle ortalama yaşları çoğunlukla 18 ile 30 arasında olan pek çok evli çift aslında evliliğin tam da ne olduğunu bilmeden bir hevesle kendilerini evli buluyorlar.
Gelinlik, damatlık, düğün, halı, perde, beyaz eşya, ankastre derken gittikçe heyecanlanan evlilik hazırlıkları ve bunun verdiği mutluluk daha sonra yerini evliliğin başka ve yanılsamalı bir aşamasına bırakır. Bu aşama ki aslında yeni evlilerin kendilerini en mutlu hissetlikleri evcilik aşamasıdır. Çocukken oynanılan evcilik oyunu gibi, "evimiz var, hadi yatalım uyuyalım, sabah oldu kahvaltı hazırlayalım, sen yemek yap, ben sana çiçek alayım, hadi annemler misafirliğe gelsin", şeklinde kalıplarla ilerleyen bu aşamada çiftler hayatlarının çoğunlukla en mutlu zamanlarını yaşarlar. Aslında pek çok kişiye dışarıdan evlilik gibi görünen ya da evliliği çekici hale getiren bu aşama pek çok neden evlendiğini ya da evlenmesi gerektiğini gerçekte bilmeyen çift için evliliği tercih etme nedenidir.
Ancak çok da geçmeden evlilik kurumunun, kurumsal ve toplumsal beklentileri de içeren, geleneksellik sosuna bulanmış servis edilen zorunlulukları karşısında çiftler sıkılmaya, bunalmaya ve yorulmaya başlarlar. Tam da bu nokta da artık halı, perde, misafir, yemek, çiçek kısımları biter ve evlilik başlar. Bu nokta da ise çiftler artık eski heyecanını yitirmiş ilişkileri karşısında şaşkına dönerler ve birbirlerini ve hatta başkalarını (özellikle ailelerini) suçlamaya başlarlar ki; aslında tek suçlu sade ve sadece kendileridir. Çünkü bu çiftler evliliği evcilikle karıştırıp, geleneksel toplumların evliliğe yükledikleri ailevi, geleneksel ve toplumsal yüklerin ve beklentilerin bilincinde olmadan bir oyun oynarcasına evlenmişlerdir.
Aslında dış görünümü, yani parlak ambalajı ile servis edilen evliliğe kanan, içindeki gerçek ürünü anlamayan bu kişilerin evlilikleri hayal kırıklıklarına rağmen bir şekilde devam eder. Toplum ve aile baskısından yılmış, boşanma denen canavardan korkutularak büyümüş bu kişilerin zaten ailelerinin ve toplumsal sınıflarını temsil eden kendileri için önemli diğer kişilerin onaylarını almadan boşanma kararı vermeleri çok da mümkün değildir.
En acı ve travmatik olanı da bu tarzda evliliklerde evliliği kurtarsın mantığı ile yapılan çocukların arada kalışı ve gördükleri zarardır. Nikahta keramet vardır benzeri bir mantıkla alelacele kalınan hamilelikler sonrasında doğan çocuklar evliliğin zaten taşınamayan yükünü maddi, duygusal, ruhsal ve sosyal alanlarda daha da arttırmaktadır. Çoğunlukla ise mutsuz ve gerilimli ortamda büyümek zorunda bırakılan bu çocuklar hem ruhsal açıdan yetişkin yıllarında sorunlar yaşamaya eğilimli olmakta ve çoğunlukla kendi ikili ilişkilerinde de sorunlar yaşamaktadırlar.
Tüm bunların ışığında bilinmesi gereken en temel olgu ve yapılması gereken en temel davranış; evlenmeden önce birbirini tanımanın yanında evlilik kurumunu ve beraberinde getireceği temel görev ve sorumlulukları tanımanın yanında, özellikle bizimki gibi geleneksel toplumların evliliğe yükledikleri ailevi, geleneksel ve toplumsal yüklerin bilincinde olmaktır. Evliliklerle evcilikler karıştırıldığı sürece ise evliliklerde mutluluklar hayal kırıklıklarına dönüşmeye hiç soluk vermeden devam edecektir.
Dr. Psikolog Murat SARISOY
www.muratsarisoy.com
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Psikoloğun Seyir Defteri
RandomBiz insanlar toplumsal bir varlık olduğumuza göre; nasılsa, bu toplumun ürettiği sorunlarla eninde sonunda mutlaka karşılaşacağız. Yaşayacağımız sorunlar aşağı-yukarı aynı gibi... İşte, Dr. Psikolog Murat Sarısoyun kaleminden, bazı toplumsal sorunla...