༄ Lee Felix:
"Felix?"
Gözlerim tam karşımda kahve makinesinden kahve almaya çalışan uzun boylu, siyah saçlı çocuğu izliyordu. Her zamanki gibi lattesini almış, Jisung'un yanına oturmuştu.
Bir yandan orman meyveli meyve suyumu içerken gözümü bir dakika bile kırpmıyordum.
"Jisung sizin sınıftaydı değil mi Seungmin?"
Sonunda onunla konuşmuştum, Seungmin'e baktım. Bana gözlerini küçülttü ve dudaklarını büzdü.
"Benim varlığımı yeni hatırladın ve ilk sorduğun soru bu mu?"
Gözlerimi kaçırdım ve Hyunjin'in olduğu tarafa geri baktım. Gülerken bir yandan Jisung'un sırtını ovuyordu, içim huzursuz bir hâle büründü ve pür dikkat yine izlemeye başlamıştım.
"Felix en azından kaşlarını serbest bıraksan? Çok kaş çatan çabuk yaşlanırmış."
"Seungmin aralarında bir ilişki var mıdır?"
Meraklı bakışlarımla Seungmin'e baktım, dudaklarını büzüp ellerini iki tarafında tutup 'bilmiyorum' işareti yapmıştı.
"Yanına gitsem?"
"Ne diyeceksin gidince?"
Aklıma gelen fikirle yüzümde bir gülümseme oldu.
"Bana meyve suyu ısmarlamıştı ben de meyve suyu alıp yanına gidip vereceğim."
Seungmin dudaklarını büzdü ve başını hafifçe iki yana salladı; bu onun 'kafama yattı, mantıklı' hareketiydi.
"Selam gençler."
Chan-hyung aramıza teftiş etmişti, Seungmin genişçe gülümsedi ve yanındaki sandalyeyi biraz çekti, oraya oturması için işaretiydi bu.
"Selam hyung, ama ben kısa bir süreliğine kaçacağım."
Chan hyung Hyunjin'i fark edince gülümsedi.
"Uzaktan bakışlarınla yiyordun baya, git bakalım."
Ellerimi açık kalan ağzımın üstünde tuttum ve gözlerimi büyüttüm.
"O kadar belli oluyor muydu?"
Chan hyung eliyle 'git' der gibi salladı, dudaklarımı birbirine bastırdım ve kantin sırasına girdim. Sıra bana gelene kadar elimdeki kağıt parayı inceliyordum. Sıra bana gelmiş iki orman meyveli meyve suyu istedim. Parayı hızlıca ödeyip sıradan çıktım, elimdeki içeceklere bakıp derin bir nefes aldım.
"Yapabilirim, yapabilirim, Lee Yongbok Felix'im ben. Ben zekiyim.. Ben zekiyim..."
Okuduğum psikoloji kitaplarından birisi bir işe başlamadan önce 'ben zekiyim' derseniz daha başarılı olunduğunu anlatmıştı. Bu da benim totemim olmuştu, beni zorlayan bir durumda hep kendime bunu diyordum.
Adımlarımı kahve makinesinin yanındaki masaya yönlendirdim. Oraya yaklaşınca Jisung sırıtmış, sırıtması tuhafıma gitmiş bir müddet yüzüne bakmıştım.
"Felix?"
Sesin geldiği yöne baktım, Hyunjin bana şaşkın bir şekilde bakıyordu.
"Merhaba Hyung, geçen hafta aldığım meyve suyun aklıma geldi sana da ben ısmarlamak istedim."
Ellerim birbirine girmiş hemen bir tanesini ona uzatmıştım. Benim heyecanlı tavırlarıma karşılık gülümsedi ve bir tanesinin avucunun içine aldı.
"Kusura bakmayın, rahatsız ettim. Şimdi gide-"
"Otursana bizimle."
Jisung yanındaki sandalyeyi çekti, bana olan sıcak yaklaşımı ile Hyunjin'e baktım. Bana gülümseyerek bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Levanter » Hyunlix✓
Fanfiction"Bir çocuk var. Baştan aşağıya lavanta kokulu. Her yanından geçtiğimde derin lavanta kokusunu uzaktan alabiliyordum." note: Kelime benzerliğinden lavanta kelimesini ön plana almadım kesinlikle... umarım seversiniz anlık gelen ilham perileriyle yazıp...