— 𓆤 —günlerden pazartesi, beraber sahilde yürüyüş yaptıkları günden iki gün sonra. jungwon, sakin bir günü yine çiçekçisinde geçiriyordu. gün sakindi ancak jungwon'un kafasının içi pek de öyle sayılmazdı. son iki gündür öyle karmaşık düşünceler içerisindeydi ki kendi içinde resmen büyük bir kaos yaşıyordu. sadece zihninde dönen düşünceler değil, siyah saçlıyı her düşündüğünde ritmi bozulan kalbi de. tüm bu olanlara mantıklı bir açıklama bulamıyordu, sağlıklı bir ruh halinde de olduğu söylenemezdi. jungwon'u çoğunlukla böyle görmek mümkün değil, neşe dolu ve elinden geldiğince kafasında sağlıksız düşüncelere yer vermemeye çalışan bir insandır. şu iki gündür, sahilde oldukları akşamı düşünmeden duramıyordu, başından beri böyle miydi acaba? ellerinin birleştiğinde oluşturduğu o büyük ve güzel resim, denizin kayaya vurmasıyla çıkarttığı sesin uzun gencin kahkahalarla karışması. bunların hepsi onun için paha biçilemez bir şaheser gibi gelmişti ama jungwon bunun farkında değildi. o anda ve şu anda da. ne düşündüğünü ya da ne hissettiğini sorarsanız, o da bilmiyordu. sadece o gün ve beraber geçirdikleri birçok zaman bir süre zihninin içerisinde döndü, ta ki kapının üzerindeki zilin çalmasıyla. bakışları merakla kapıya doğru çevrildi, ancak o an kendine gelebilmişti bu karamsar havadan. kapıda boylu boyunca siyah saçlı duruyordu. bir hışımla ayağa kalktı ve genci heyecanla selamladı. "hyung! hoş geldin, dersin yok muydu?"
jongseong, böyle karşılanmasından dolayı memnun olmuşa benziyordu. o da jungwon'a doğru gülümseyip eli ile birkaç gün önce ektikleri çiçekleri işaret etti. "büyüyüp büyümediklerini merak ettim." sonrasında işaret ettiği çiçeklere doğru ilerleyip daha yakından görebilmek için yanlarına eğildi ve aklına gelen şeyle konuşmaya devam etti. "o gün çok güzel vakit geçirdim çiçekçide, arada gelip sana yardım edebilir miyim?" jungwon bu soruya gülümseyebildi sadece, artık yalnız hissetmiyor oluşu onu mutlu etmişti. bir cevap vermesi gerektiğini anladığında sessizliği tercih edip onaylar anlamda kafasını aşağı ve yukarı sallayarak soruyu yanıtladı. jongseong da gülümseyip tekrardan odağını çiçeklere verdi, daha büyümüş sayılmazlardı ve çiçek açmaları için birkaç ay gerektiğini düşünmüştü. onun için hava hoştu, buraya gidip gelmek için de bir bahanesi olmuştu. jungwon ise çiçeklerle ilgilenen gence verdi dikkatini, uzun uzun inceledi uzaktan yüzünün yarısı. yan profili çok hoş duruyordu, daha önce bu kadar detaylı incelememişti. jongseong da ona seslenene kadar ne yaptığının farkında değildi. "sulamadıysan sulayabilir miyim?" jungwon tekrardan başını sallamıştı, sulama kabını getirmek için kasa arkasındaki odaya çevirdi adımlarını. bu kadar sessiz değildi normalde, bugün bir haller vardı onda ve bunu kendisi bile fark edememişti. tekrardan gencin yanına döndüğünde su dolu kabı iki eli ile taşıyordu, dolu olan su ağırlık yapmıştı. "istersen tüm çiçekleri sulayabilirsin, daha sulamamıştım." jongseong ise halinden memnun bir şekilde karşısındakinin zorla taşıdığı su kabını aldı ve jungwon'un aksine rahatlıkla taşımaya başladı. yeni ektikleri çiçeklerden başlayarak çiçekçideki tüm çiçekleri sulamaya başladı. jungwon da jongseong'un işini bitirmesini beklerken sandalyesine tekrardan oturdu ve ona yardımcı olan genci izlemeye başladı.
jongseong bir süre sonra işini bitirince su kabını arka odaya bıraktı ve bir sandalye alıp jungwon ile sohbet etmeye koyuldu, sohbetlerinin ilerleyen kısımlarında gidip yakınlardaki bir fırından çörek ve muzlu sütlerden aldı. hem yemek yiyip hem de bol bol sohbet ettiler, akşam da dükkanı kapatıp beraber eve döndüler. şu sıralar beraber daha uzun ve sık vakit geçirmeye başlamışlardı. ikisinin de bir şikayeti yok gibi görünüyordu, iki yakın arkadaş olmuş gibilerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the language of flowers. | jaywon
Fanfiction𓏲 산하엽 𓄹𓈒 diphylleia grayi, uzun yıllar önce iki aşığın hikayesini başlattı ve uzun yıllar sonra da iki aşığın hikayesini bitirdi.