1 . 5

215 46 5
                                    


𓆤 —

jungwon, gözlerini yeni güne açmasıyla kendine bir o kadar yabancı gelen oturma odasıyla karşılaşması bir olmuştu. dün olanlar bir bir hafızasına geri yüklenmesiyle şu an jongseong'un evinde olduğunu anlamıştı. gözleri bir süre beyaz duvarlar ve mobilyalarda gezdi. sehpanın üzerindeki telefonunu aldı ve saate baktı, saat sabah yediyi gösteriyordu. üzerindeki örtüye ve yattığı yere baktı, yüzünde hafif bir gülümseme oluştu. gözlerini ovuşturdu ve kollarını gerdi oturur pozisyon aldığı koltukta. dün gece olanları bir bir düşünmeye başladı, yüzündeki gülümseme daha da genişledi. jongseong'u etrafında  göremeyince ayaklandı, içerilere bakmadan önce geceyi geçirdiği yeri düzenledi. yastıkları kabartıp üzerine örtülen örtüyü katladı ve koltuğun üzerine bırakmasıyla evde küçük bir arayışa çıktı. ilk uğrayacağı durak mutfak oldu, mutfağa yaklaştıkça artan güzel kokularla jongseong'un orada olduğunu anlamıştı. tedirgince başını mutfak kapısından içeriye uzattı ve içeriyi kolaçan etti. masa kahvaltılıklarla doluydu, iki tabak ve iki bardak, çatal ve bıçaklar da karşılıklı duruyordu. jungwon, gözlerini tezgahın başında bir şeylerle uğraşan gence çevirdi. arkası dönüktü ve bir şeyler mırıldanıyordu. melodisi tanıdık gelen şarkıyı çıkaramasa da bir süre daha genci izledi, daha sonra jongseong kafasını kapıya doğru çevirdi ve jungwon'u fark etti. "ne zamandır oradasın?" jungwon, yönetilen soruya küçük bir kahkaha attı. "bir süredir." jongseong, tavadaki omletin diğer tarafını çevirmesiyle tüm bedeni ile jungwon'a doğru döndü. "lavabo üst katta, istersen kullan." jungwon teşekkür edip mutfaktan ayrıldı, jongseong ise hazırladığı omletleri tabaklara dağıttı. kesili olan salatalık, domateslerle bir yüz yaptı omletin üzerine. gözleri zeytinden, dudakları salatalık ve yanakları da domatesten oluşuyordu.

jungwon bir süre sonra mutfağa ulaşmasıyla jongseong'un karşısındaki sandalyeye oturmuş ve büyük kahvaltı masasını incelemişti. önündeki şirin tabak bir yana, tabağın yanındaki bardak da meyve suyu ile doluydu. jongseong ise dirseklerini tabağın iki yanına yerleştirmiş, ellerini havada, orta noktada birbirine kenetlemiş ve jungwon'un omletten bir parça almasını bekliyor gibi görünüyordu. jungwon elini çatal ve bıçağa götürdü, omletin kenarından bir parça aldı ve ağzına götürdü. ağzında bir süre dolaştırıp çiğnedi ve yuttu. bir omletten en fazla ne beklenebilirdi ki, buna rağmen jongseong bunun en iyisini yapmıştı. jungwon, bir parça daha götürdü ağzına ve bir tane daha. beğendiğini belli etmek için de gözlerini büyütüp dolu ağzıyla tebessüm etti, kafasını yukarı aşağı salladı. jongseong, yine iyi bir iş çıkardığını anlamıştı. siyahlı genç, rutin hayatında kendisine bile yemek yapan birisi değildi. buna rağmen geçen iki gündür jungwon'a yemek yapmak onu mutlu ediyordu, üşendiği ve defalarca dışarıdan söylerken birden uykusundan feda edip erken uyanmaya ve büyük bir kahvaltı masası hazırlamaya başlamıştı. bunu her sabah yapabilirdi, her sabah jungwon ile uzun uzun kahvaltı edebilirdi, ona her sabah omlet yapabilirdi.

yemeklerinin bitmesiyle ikili beraber masayı toplamaya, bulaşıkları yıkamaya başladılar. ellerindeki pembe bulaşık eldivenleri ile tabakları ve bardakları yıkarken aklına esmesiyle tereddütte bulunmadan sordu jongseong: "yarın akşam, dükkanı kapattıktan sonra tekrar sahilde yürüyelim mi?" jungwon, jongseong'un sorduğu soruyla biraz düşündü. bir planı yoktu, varsa da iptal edebilirdi. "olur, yürüyelim." jongseong, halinden memnun bir şekilde gülümsedi ve işlerine devam ettiler. bir süre sonra ikili evden çıkış yaptılar, jongseong, jungwon'a dükkana kadar eşlik edip oradan kampüse gidecekti. beraber geçirdikleri günü gün boyunca düşündüler, günün sonunda yarın için daha da heyecanlılardı.

𓆤 —

bir sonraki bölüm 💞💘💓💖💝💕
jaywon çok aşık
bölümler kısa mı?? uzatmalı mıyım???

the language of flowers. | jaywonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin