1 . 8

357 48 21
                                    


𓆤 —

jongseong, akşam saatlerinde derslerinin bitmesiyle tekrardan çiçekçiye doğru ilerliyordu, yüzündeki aptal tebessüm bir türlü silemiyordu. saatin yediden sekize ulaşmasıyla jongseong yeniden çiçekçinin önündeydi. tam karşısında ise dükkanın kapısını kilitleyen gence dikkat kesildi. jungwon, anahtarı hırkasının cebine attı ve elini de beraberinde elini de cebine yerleştirdi. arkasını dönmesiyle jongseong ile karşılaşması bir olmuştu, şaşırmıştı ama bir tepki vermeden sadece gülümsedi. "hyung, gelmişsin." jongseong da kısa gencin ardından gülümsedi, "gidelim mi?" diye karşılık verdi.

hava önceki günlerden ziyade biraz daha serindi, bu yüzden jungwon üzerine mevsimlik bir hırka giymişti, jongseong da aynı şekilde. hava da kararmış, adımlarını olabildiğince yavaş tutup beraber daha fazla vakit geçirmeye çalışıyorlardı. aralarında son günlerde oldukça fazla oluşmaya başlayan bir sessizlik vardı, jungwon'u ise rahatsız eden bu duruma bizzat el atmak istedi. "dün beni öptüğünde kendimi çok garip hissettim." anlaşılan o ki, şu an ikisi de birbirlerine karşı dürüst olmalılardı. jongseong bakışlarını yanındakine çevirdi ve ifadesiz yüz ifadesini incelerken diğer bir yandan da sordu: "kötü anlamda mı garip hissettin?" jungwon'un bakışları jongseong'un aksine yeri izliyordu, aynı ifadeyi bozmadan yönetilen soruya cevap aradı. "emin değilim, daha önce böyle bir şey hissetmemiştim." jongseong duraksadı, onun beraber jungwon da. ıssız sokakta onlardan başka kimse yoktu, yoldan geçen bir araba ya da binanın camından dışarısını gözetleyen biri de.

jongseong'u o günkü ateş yeniden hakimiyeti altına aldı, ikisi de soğukkanlı dursalar da içlerindeki ateş her geçen saniye daha da alevleniyordu. jongseong bir adım attı, jungwon ise gerilemedi. bedenleri arasındaki santimleri kapattılar, jongseong elleri ile küçük yüzü kavradı. gencin üzerine eğildi ve tadına bir kere bakıp da doyamadığı dudakları aynı naziklikle öpmeye başladı. jungwon ise asla beklemiyordu bu hareketi, onu öpeceğini tahmin etmemişti ama sahildeki gün gibi, istiyor olduğu için sorgulamaya vakit yoktu. dünün aksine bugün jungwon, onu öpen dudaklara karşılık vermeye çalıştı.

tüm gökyüzü onlara seyirci oldu, oynadıkları aşk oyunu artık bitmişti. kalpleri birbirlerine bağlanmış, beraber dans ediyorlardı. ay onları izlerken gözyaşlarına boğuldu, yıldızlar alkışlamaya doyamadı. diğer günlerin aksine bugün daha çok yıldız seyirci olmuştu onlara, yıldızların ve ayın ışığı ile daha çok parladılar.

jongseong öptüğü dudaklardan ayrıldı, bu sefer ayrıldığında yüzü gülüyordu. başparmağı pürüzsüz yanakta bir süre gezindi. parlak gözlerle aşık olduğu yüzü inceledi, büyük bir kalabalıktalarmış da birileri onları duyacakmış korkusu ile fısıldadı jongseong. "sevgilim olur musun yang jungwon?" jungwon, ona dikilen bakışlara döndü. bir süre düşündü, bu sırada nefes alışverişini düzene sokabilmek için derin nefesler alıp veriyordu. birbirlerine baktıklarında, göz temasını sürdürdüklerinde ikisi de heyecanlanacaklarını, bocalayacaklarını düşünüyorlardı. ancak tam aksine, seçtikleri tüm kelimeler doğruydu. seçtikleri tüm kelimeler bire bir içlerinde dolup taşmakta olan duyguları yansıtıyordu. "sevgilin olurum, park jongseong." jungwon kollarını jongseong'un beline doladı. ıssız sokakta birbirlerini izlediler, öptüler ve sarıldılar. koca bir gökyüzü, sokak kedileri ve onlara uzun zamandır eşlik eden sokak lambaları. bu büyük aşka şahitlik etmişlerdi.

𓆤 —

evet, bir hikayenin daha sonuna geldik
şimdilik bitmiş olabilir ama arada sırada ek bölümler eklemeyi düşünüyorum
jaywon'um :(( iyi bir son mu oldu emin değilim
diğer yazacağım kitapları sabırsızlıkla bekleyin!!

the language of flowers. | jaywonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin