0 . 7

252 55 2
                                    


𓆤 —

bahar mevsiminin olmazdır olmazıdır sürpriz sağanak yağışlar, baharın ilk yağmuru da sevgili jongseong'a denk gelmişti. öğlen üç civarlarında kampüsten çıkmış, eve gidecekti ama aniden bastıran sağanakla sırt çantasını kafasının üzerinde tutarak ıslanmayacağına inanmak istedi. koşar adımlarla, hatta koşarak eve en kısa yoldan gitmek isterken jungwon'un çiçekçisinin önünden geçti. dün yaptıkları telefon konuşmasında müşteri gelmediğini, tüm gün sıkıldığını söylemişti. çiçekçinin hemen önünde durdu, kafasının üzerinde tuttuğu çantayı indirmeden kısa bir süre sonra dükkana girdi.

jungwon, yağmurlu günde müşteri gelmesine şaşırmıştı. kafasını kasanın arkasından kapıya çevirdiğinde sırılsıklam olan genci gördü. elindeki telefonu masaya bırakarak hızlı adımlarla yanına geldi. "jongseong hyung? yağmur yağarken ne işin vardı dışarıda?" jongseong dükkana girdiğinde başının üzerindeki çantayı indirmiş suları yere silkeliyordu. ıslanmış ve gözünün önüne gelen saç tellerini elleriyle geriye doğru tarayıp kıkırdadı. "sanırım hastalanacağım, bir bez getirebilir misin? kurulanayım en azından." jungwon, sırılsıklam olmuş genci başıyla onaylayıp kasanın arkasındaki kapıdan geçti, bir süre sonra elinde beyaz bir bez ile geri döndü.

jongseong ona uzatılan bezi alıp kısa kollu tişörtünde açıkta kalan yerleri silmeye başladı. bir yandan da jungwon konuşmaya devam etti. "hastalanırsan sana bakarım." jongseong karşısındaki kısa boylunun söyledikleri ile bir süre kitlendi, gözlerinin içine baktı. aralarındaki sessizlik uzun sürünce de gülümseyip kollarındaki ıslaklıkları silmeye devam etti. "anlaştık, söz verdin ama unutma." jungwon neşeyle gülümseyip başını bir aşağı bir yukarı salladı. "sen de iyi hissetmediğinde söyle." jongseong da tebessüm edip sessiz kaldı bir süre.

yarı ıslak olan bezi tekrardan jungwon'a uzatınca, jungwon, jongseong'un elindeki bezi itekleyerek kendinden uzaklaştırdı. "saçlarını da kurulamalısın en azından biraz." jongseong, boşta kalan eliyle saçlarını yokladı ve ıslaklığı hissedince bezle saçlarındaki ıslaklığı almaya başladı. bir süre sonra ıslak saçları, yerini nemli saçlara bırakınca durdu ve bezi tekrardan jungwon'a uzattı. jungwon uzatılan bezi alıp önündeki gencin yanından kafasını geçirip cam kapıdan dışarıya baktı, yağmurun hâlâ devam ettiğini görünce somurttu. "yağmur durana kadar burada kal." jongseong, başını iki yana sallayarak gencin teklifini reddetti. "çok isterdim ama kalırsam üşütebilirim, ayrıca halletmem gereken çok iş var." jungwon, bunun üzerine biraz düşündükten sonra siyahlıdan bir dakika rica edip kasa arkasındaki odaya girdi. geri döndüğünde elinde bir şemsiye vardı. koyu gri renklerindeydi, jongseong jungwon'un elindeki şemsiyeyi alıp tebessümünü genişletti. "teşekkür ederim, sana borçluyum." jungwon ellerini arkada birleştirerek başını eğdi ve dükkanın parkeleri ile bakıştı. "eve sağ salim dön, gerisi önemli değil." jongseong sırt çantasını da sırtına takınca dükkandan çıktı. dükkandan çıktığı gibi tekrardan üzerine düşen yağmur damlaları ile şemsiyesini açtı ve koşar adımlarla ilerlemeye başladı. jungwon da beraber geçirdikleri yarım saati tekrar tekrar düşünerek günü kapattı.

the language of flowers. | jaywonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin