Yağmur yavaş adımlarla Canan Restaurant'a yürürken gözlerini çevirip yan mekana bakıyordu, gözleri Akgünü arıyordu ama kimse yoktu. Yüzünde hafif bir somurtmayla mekana giriş yaptı. Erken saatler olmasına rağmen içerisi tıklım tıklım doluydu. Yağmur teyzesinin ordan oraya koşuşturmasını gördü ve mutluluğunu içinde tutamayıp hafifçe gülümserken, Emel seslendi; "Yağmur kızım ne bakıyorsun öyle pişkin pişkin gelsene yardıma!" Yağmur hemen silkelenip kendine geldi. Eşyalarını bırakıp Annesinin resmini alıp fotoğrafa bir öpücük kondurdu ve siparişleri halletmek için mutfağa girdi. Yağmur: "Geldim teyzecim" Emel: "Nerdesin kızım sen Naz'da daha gelmedi tek başıma kaldım burada." Yağmur: "Eray nerede teyze gelmedi mi?" Emel: "Yok gelmedi o daha işleri varmış." Yağmur içinden Allah Allah ne işi varmış acaba diye düşünüyordu, belkide Akgün ve Sonerle birlikte olabilir diye düşündü. Bir yandan müşterilere siparişleri götürüp, ilgilenirken Eray'a mesaj atmak için soluklandı. Mesaj; "Eray neredesin sen teyzem burada tek başına kalmış koşuşturuyor" Eray: "Geldim Yağmur yoldayım kızma işim vardı" Yağmur: "Ne işiymiş bu Eray" Eray cevap vermemiş ve görüldü atmıştı. Yağmur kendi kendine söyleniyordu "ne işler çeviriyor bu yine" telefonunu bırakıp müşterilerle ilgilenmeye devam etti.
O sırada Siyah bir Range Rover araba mekanın yanındaki açık otopark'a doğru giriş yaptı. Yağmurun gözü oraya takılmıştı. Araçtan Akgün, Soner ve Naz iniyordu. Yağmur heyecanlanmıştı ama teyzesine belli etmemeye çalışıyordu o geceden beri Akgün'le konuşma fırsatı bulamamışlardı. Üçü birlikte Canan Restaurant'a doğru yürürlerken Soner İçeriye bakıp kafasıyla selam verdi ve Nazın alnından öptü. Soner: "Canım biz mekandayız bir şey olursa haber edersin" Naz: "Görüşürüz dikkat edin kendinize, Akgün sana emanet" diyip gülümsedi. Akgün'de gülümsedi ve Soner'le mekana doğru ilerlerken Yağmuru gördü ve bakışlarını baştan aşağıya onun üzerinde gezdirirken Yağmur'a gülümseyip ilerlemeye devam etti. Yağmurun yüzünde tebessüm oluşmuştu. Hemen Naz'ın yanına gidip "Ne yapıyorsun? Naz neden Akgün'le beraber geldiniz" dedi. Naz: "Akgün bizdeydi Yağmur, Soner'le işleri varmış birlikte geldik o yüzden dedi hem sanane Akgün'den niye soruyorsun." Yağmur bir an afallayıp "hiç öyle üçünüz beraber gelince öyle sordum işte." dedi... O sırada Akgün ve Soner Last Summer'a giriş yaptılar Soner: "Ne zaman? açıyoruz mekanı yakışıklı." Akgün sırıtırken "Dur oğlum daha buraya; masalar, ses sistemi, ışıklandırma felan halletmemiz lazım Soner nasıl açalım böyle." Soner başıyla onaylayarak "o zaman halledelim onları bir an önce açalım oğlum" dedi ve mekanı toparlamak için kolları sıyırarak işe koyuldular, ama Akgün'ün aklında babası vardı. Dün gece otelde yoktu, nereye gitmiş olabilir diye düşünüyordu. Üzerinde bir tedirginlik vardı...
Selçuk Taşkın dün gece Kıymet Sancaktarla görüşmüştü, üstelik klasik Yeşil boyalı arabasını almıştı. Sare'ye bunun haberi gitmişti. Halil Sadi'nin katilleri ile ilgili bildiği tek şey buydu Yeşil klasik bir araba. Sare Kara kara bu olan olayları düşünüyordu. Bunca yıl aradan sonra ilk ipucu önüne düşmüştü bunun peşine düşecekti bu sefer amacına bir adım yaklaşmış olabilirdi. Selçuk taşkın sabah saatlerine doğru otele dönmüştü Akgün'ün cevapsız aramalarını ve mesajlarını görmüştü. Endişelendiğini anlayıp kendisine mesaj gönderdi "Akgün ben iyiyim, oteldeyim şuan" Akgün mesajı görüp rahatlamıştı, Telefonu cebine atıp Soner'e benim biraz işim var diyip mekandan ayrıldı... Eray ise dün gece Şevval ile birlikte dışarıdaydı o yüzden bugün geç kalmıştı. Eray Şevval'in gerçekten de ilgi çekici biri olduğunu ve onula birlikteyken acayip derecede eğlendiklerini düşünüyordu, ama bilmediği bir tek şey vardı Şevval Mertoğlu'nun kızıydı, bu kendilerinin başına çok büyük belalar getirecekti.
Akgün mekan'dan çıkmış otele doğru yola koyulmuştu. Otele yaklaştı ve arabayı kenara çekip merdivenlerden hızlıca çıkarken, Selçuk Taşkın'ın kaldığı odanın önüne gelip kapıya tıklattı. İlk seferde kapı açılmadı bir kez daha tıklattığında babası kapıyı açmıştı. Selçuk Taşkın: "Lan yavaş dingonun ahırına mı ? giriyorsun." Akgün: "Sen beni delirtmek istiyorsun Baba, sen nerdesin telefonlara cevap vermiyorsun he nerdesin." Selçuk Taşkın: "Ben sana bu yaştan sonra hesap mı vereceğim lan işim vardı çıktım." Akgün: "Sana bu odadan çıkmaycaksın diyoruz. Savcı duysa ne olur hee sonra azarı ben işitiyorum." Selçuk Taşkın: "Bir şey olmaz nereden duyacak Savcı" diye söyleniyordu. Kendi aralarında ufak ufak tartışırken bir den kapıya biri kıracakmış gibi vuruyordu. Akgün hemen kapıyı açtı ve bir de ne görsün karşısında Selim Kara. Akgün: " Buyur savcım kötü bir şey mi oldu." Selim Kara: "Çekil şurdan soytarı çekil, ben sana bu odadan çıkmayacaksın diye dedim diye hatırlıyorum yanlış mı hatırlıyorum." Selçuk Taşkın: "Biraz hava almak için çıkdım daraldım burada Savcım." Selim Kara; "Çıkmacaksın hayatın tehlikede aranıyorsun be adam çıkmaycaksın!" Akgün odanın içinde endişeli bir şekilde bir şekilde saçının önünü düzelterek volta atıyordu. Selim Kara: "Akgün yürü seninle konuşucaz biraz." Akgün: "Tabi savcı konuşalım" birlikte otelin dışına çıkıp Savcının arabasına oturdular. Selim Kara: "Bak oğlum baban canının istediği gibi otelden çıkıp duruyor bir gün yakalayacaklar adamı göreceksin sahip çık babana" Akgün; Savcım vallahi bende anlamadım ben gece dışarıdayken çıkmış." Selim Kara: "Ne yapıyordu olum o saat'de dışarıda." Akgün: "Hiç savcım öyle bir arkadaşla konuşuyordum." Selim Kara: "Oğlum otur oturduğun yerde o saatler'de çıkma dışarı. Neyse hadi benim işim var Sarenin yanına geçeceğim konuşuruz, beladan uzak dur." Akgün başıyla dediklerini onaylayıp arabadan iner ve kendi arabasına geçip mekana doğru yola çıkar.
Akgün mekana giderken yolun kenarında Altay'ı görür ve duraksar. Araba dan inip yanına gelir Altay ne yapıyorsun burada. Altay: "Akgün abi ya şey benim motor bozuldu da kaldım burada." Akgün: "Tamam bırak bırak hallederiz onu geç arabaya". Akgün motoru kaldırıp arabanın bagajına koydu. Akgün: "Mekana gidiyorum bırakayım mı senide oraya". Altay: "Olur bende zaten ablamın yanına gidecektim". Akgün, gülümseyip Altay'ın başını okşar ve yola koyulurlar. Birlikte sohbet ederek ilerlerken Altay'ın telefonu çalar, cebinden telefonu çıkartır ve telefonu açar. "Alo Altay neredesin sen ablacım". Altay; "Abla motorum bozuldu da onu halletmeye çalışıyordum." Yağmur Kara: "Allah Allah ne oldu motora geliyim mi? almaya seni." Altay: "Yok abla Akgün abi geldi beni almaya, geliyoruz şimdi." Yağmur Kara: "Akgün mü? aldı seni." Altay: "Evet abla geliyoruz biz görüşürüz." Akgün Alta'ya bakarken bir yandan da heyecanlanmışdı. Yağmur kendi kendine kısık bir sesle; Akgün diye söyleniyordu. Naz onu görüp; "Ne oldu kuzi ne yapıyorsun burada. Yağmur: "Bir şey yok Altay'la konuştum." Naz; "Nerede kalmış geliyormuymuş." Yağmur: Geliyor geliyor dedi ve mekanın son kalan işlerini bitirmek için işe koyuldular.
Akgün'le Altay mekana yaklaştılar arabayı otoparka park edip araçtan indiler. Birlikte mekana doğru yavaş yavaş ilerlerken Yağmur kapıda onları karşılar. Akgün Yağmur'a bakıp gülümser. Yağmur: Sen geç ablacım içeri Naz'ın yanına geliyorum ben. Akgün heyecandan arkasını dönüp yavaş yavaş geriye doğru adım atmaya başlar. Yağmur Akgün'ün koluna nazikçe dokup; "Akgün konuşalım mı? biraz seninle." Akgün: "Konuşalım Yağmur gel şu tarafa geçelim." Yağmur: "Teşekkür ederim kardeşimi bırakmamış yardım etmişsin." Akgün kısık bir tonla; "Ne teşekkürü Yağmur bir şey yapmadım." Yağmur ellerini yavaşça Akgün'ün ellerine götürür ve sıkıca tutar. "Babamla tekrar görüşüyorsunuz demi Akgün." Akgün: "Yağmur Allah aşkına bana daha fazla soru sorma zaten dün gece söylemeyeceğim şeyleri söyledim sana." Yağmur: "Merak ediyorum Akgün, neler yaptınız. Üç yıl ben sensiz geçirdim senden, babam dan uzakta. Akgün ellerini Yağmurun yanağına götürüp yavaşça severken; "Biliyorum Yağmur ama daha sorma bunları sadece şunu bil biz Savcımla beraber hareket ediyoruz bu kadarını bil tamam mı?." Yağmur: "Ne demek birlikte hareket ediyoruz Akgün." Akgün: "Birbirimize yardım ediyoruz diyelim biliyorsun büyük bir olaya bulaştık ve bunun sorumluluğu çok büyük." Yağmur Akgün'ün dudağına bir öpücük kondurur ve usulca geri çekilir. "Ne yaptınız Halil Sadi'ye". Akgün: "Hak ettiğini buldu Yağmur hak ettiğini buldu." Akgün Yağmur'a doğru yavaşça yaklaşıp; Bir daha seni bırakmayacağım Yağmur. dedikten sonra dudağından öpmeye başlar. Yağmur ellerini Akgün'ün ensesindeki karga dövmesinin üstünde parmaklarını gezdirip öpmeye devam ediyordu. Akgün Yağmur'un yanaklarında ellerini gezdirdikten sonra yavaşça ellerini Yağmur'un beline doğru götürür. Birbirlerine daha fazla yaklaştıkça gözlerinden yaşlar akıyordu. Akgün Yağmur'u belinden tutup nazikçe duvara yaslar ve öpüşmeye devam ederler. Akgün Yağmurun saçlarını severken hafifçe geri çekilir. "Çok özledim seni Yağmur çok" Yağmur: Ellerini Akgün'ün sakalların da gezdirerek; "Ben de seni çok özledim Akgün yıllarca bekledim seni, acaba başına bir şey geldi mi?, Hapishane de ne yapıyor? öldü mü? diye düşünüp durdum. Akgün Yağmur'un lafların dan sonra beyninden vurulmuşa döndü. Kendisi Yağmur'un her hareketini tekip ederken Yağmur'un onun hakkında hiç bir şey bilmemesi onu kahretmişti. Akgün: "Burdayım Yağmur artık burdayım." Sıkıca birbirlerine sarıldılar. Yıllaca geçen hasrete rağmen sım sıkı birbirlerine sarılıyorlardı. Yağmur: Ben gidiyorum şimdi beni bekliyorlar Akgün sonra görüşürüz." deyip usulca yanağından öpüp uzaklaşır. Akgün ardından kısık bir ses tonuyla; "Görüşürüz canım benim." Derken gözünden bir damla yaş damlar ve olduğu yere çömelir. Gökyüzüne doğru başını kaldırırken bir eli kolyesinde, diğer eli ise Canan Kara dövmesinin üzerinde duruyordu. Derin bir oh çekip Gözlerinde ki yaşları sildikten sonra ayağa kalkıp doğrulur, üstünü başını düzeltip yavaş adımlarla aracına doğru ilerlerken arkasından aldığı bir darbe iler yere yığılır...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON YAZ
FanfictionStresli bir yaşam sürdürürken kendimi bir az olsun meşgul etmek ve eğlenmek için bir şeyler karalayacağım.