Akgün acı içinde gözlerini aralamaya çalışıyordu. Kendisi bir sandalyeye bağlı olarak depo gibi bir yere kaldırılmıştı, Karanlık, soğuk ve sessiz bir yer. Ayak sesleri duymaya başladı ve hafifçe kafasını kaldırıp karşı tarafa baktı. Kendisine doğru gelen bir kaç adam görmüştü. Akgün, kafasını sağa sola sallayıp kendine gelmeye çalıştı. "Siz kimsiniz lan kimsiniz" diye bağırırken depoda sesi yankılanıyordu. İlerideki adamlardan biri öne doğru yavaş adımlarla gelip Akgün'ün kafasından sertçe tutar. Akgün hırçınlaşıp elini çekmesi için kafasını sağa sola sallar. "Kırarım lan o elini, kimsiniz siz lan". Karşıda ki adam Akgün'ün suratına sertçe vurup ardından karnına bir yumruk savurur. Akgün nefes nefese kalır ve öksürmeye başlar. Hafifçe eğilip, sana Yiğit Mertoğlu'nun selamını getirdik diye söylenir. Akgün'ün bakışlarını sinirli bir şekilde karşıda ki adamın gözlerinin içine diker. "Ne istiyorsunuz söyle, ödetirim lan bunu size" diye söylenir. "Arap Aslan'ın oğlunu öldüreceksin elini kolunu sallaya sallaya gezeceksin he yok öyle". Akgün şaşkın bir ifade ile "lan yok öyle bir şey ben öldürmedim". Diyerek adama bakıyordu, karşıda ki adam gülümseyerek Akgün'ün suratına sertçe vurur. Kaşının yanından hafifçe kan akmaya başlar. "Sen biraz burada bekle seninle işimiz var daha" deyip arkasına döndükten sonra uzaklaşmaya başlar. Yanındaki adamlarla ufak bir konuşma yapıp kapıdan dışarı çıkar. Akgün sinirden kendisini kaybetmek üzereydi ellerin de bağlı olan ipleri açmak için zorlukla ipi gevşetmeye çalışıyordu. Adamlara doğru bakıp seslenir. "Birader bir baksana, her şeyi anlatıcam tamam" der. Adam yavaş adımlarla Akgün'e doğru yönelir. "Anlat bakalım niye öldürdün çocuğu". Akgün ellerindeki ipi zorlukla gevşetmişti. Sandalyeden hızlıca doğrularak adama kafa atar, yere serdikten sonra yan tarafta duran adamın suratına sertçe vurur. Yere serdiği adam yavaş yavaş doğrulmaya çalışırken Akgün diğer adamla boğuşuyordu. Silahına doğru uzanmaya çalışırken Akgün adamın kafasına tekme atar ve bayıltır. Hemen ardından karşısında ki adamın kolunu yakalayıp çevirir, sinirli bir şekilde adamın kolunu arkaya doğru kilit yaptıktan sonra kapıya doğru yavaşça ilerler kapıda bir araba olduğunu görür etrafa bakınır ve kimsenin olmadığını gördükten sonra adamın ceplerinin karıştırır anahtarı alır cebine koyar. Daha sonra arkadan adamın bacağının ara kısmına tekme atarak diz çöktürür, kulağına doğru eğilerek "Yiğit Mertoğlu'na söyleyin Arap Aslan'ın oğlunu ben öldürmedim" dedikten sonra adamın ensesine silahla vurup bayıltır. Dışarı çıkıp arabayı çalıştırdıktan sonra dikkatli bir şekilde oradan ayrılır.
Selim Kara Ailesiy'le, Çocuklarıyla barıştıktan sonra onların evin de kalmaya başlamıştı. Sabah erken saat de kalkıp üstüne çeki düzen verdikten sonra Yağmur'un odasına doğru sessizce ilermeye başlar kapıyı yavaşça aralar ve yağmurun yanına gidip yavaşça saçlarını okşar ve alnına bir öpücük kondurup odadan uzaklaşır. Altay'ın odasına giderek içeri girer. Altay'a doğru yavaşça ilerler ve Altay'ın Saçını okşarken gözünden bir damla yaş akar, Elinin tersiyle gözlerini silerken doğrulur ve sessizce kapıya doğru yönelirken duvarda asılı olan Akgün ve Altay'ın birlikte çekili fotoğrafını görür ve yüzünde bir tebessüm oluştuktan sonra odadan çıkar. Evin dışına doğru yönelir ve dışarıda duran arabasına geçip site'nin çıkışına doğru geçer o sırada evden çıkan Sare, Selim'e el işaretiyle "Savcım" diye seslenir. Selim onu fark etmesine rağmen duymamış gibi davranır ve gaza basıp uzaklaşır. Ali başkomiser Selim'i arayıp "Savcım iyi günler, size bir şey söylemem gerekiyor." Selim dikkatlice dinlerken "Savcım Akgün dün geceden beri ortalıkta yok ulaşmadık kendisine" Selim bir den arabayı yolun kenarına çeker "ne demek ortalıkta yok başına bir şey mi geldi Ali" "Bilmiyorum Savcım araştırmaya devam ediyoruz." "Tamam kapat Ali kapat." Savcı Akgün'ün kaldığı otele doğru yola çıkar. Akgün ise Last Summer mekanın da Soner'e dün gece yaşadıklarını anlatıyordu. "Soner bu çocuğun ölümünü benim üstüme yıkmaya çalışıyorlar." Soner; "Akgün bak oğlum bu işin peşini bırakmazlar halletmemiz lazım, yaşatmazlar seni." "Ölmek yok Soner, ölmek yok." derken Soner ufak bir tebessüme eder. Akgün; "ben şimdi çıkıyorum Savcım merak etmiştir kesin, sen şu mekanın işlerini hallet artık Soner." deyip kapıdan çıkar. Otopark'a doğru ilerlerken kolundan biri dokunur. "Akgün" diye seslenir. Akgün arkasına doğru dönerken Yağmur'un rüzgardan dağılan saçlarını fark eder ve gülümserken "Yağmur" diye seslenir. Yağmur, Akgün'ün suratındaki şişlikleri ve kaşının üstünde ki yarayı fark eder. Elini suratına götürür "Yüzüne ne oldu? Akgün," "Bir şey olmadı Yağmur". Yağmur sinirli bir ifade ele "sen yine ne işler çeviriyorsun Akgün", "Canım bir şey olmadı diyorum, küçük bir olay yaşadım. Yağmur Akgün'ün başına bir şey gelmesinden endişeleniyordu, onun bir kez daha kendisin den kopup gitmesini istemiyordu. İçinden gelen bir hisle Akgün'e doğru bakıp sıkıca sarılır. Akgün sarılırken tebessüm eder. Boynuna doğru kafasını çevirip Yağmur'un kokusunu içine doğru çeker ve rahatlar. "Merak etme Yağmur ben iyiyim" derken o sırada telefonu çalar, Çaktırmadan telefonu'nun ucunu cebinden çıkartır ve Ekran'da S.S yazısını görür ve hızlıca cebine itekler. Yağmur, Akün'le, Selim'in, Halil Sadi Sancaktar'ı öldürdüklerini biliyordu ama hala İstanbul da Akgün'ün babasıyla görüştüklerini bilmiyordu o yüzden şuan öğrenmesi hiç hoş olmazdı. Akgün Yağmur'a "benim gitmem lazım, şimdi işlerim var mekan için birileriyle görüşmem gerkiyor. diyerek yanından ayrılır. Endişeli bir şekilde telefonunu çıkarıp Selim'i arar. "Savcım kusura bakma dönemedim mekada işlerim vardı." "Oğlum sen beni delirtecek misin lan, neredesin sen." Akgün: "Mekandan çıktım şimdi yoldayım." Selim sakin bir ifade ile konuşuyordu "buluşma yerine gel çabuk." Diyerek telefonu kapatır. Akgün gergin bir ifade ile sahil kenarında ki buluşma yerine giderler. Akgün arabayı Selim'in arabasının yanına yanaştır, arabadan inmeden önce derin bir oh çekerek iner. Savcı'nın yanına yavaş adımlara gider. Savcı "gel buraya gel, bu suratının hali ne?" "Hiç Savcım ufak bir kaza". Selim elinini Akgün'ün ensesine atar ve kendine doğru yaklaştırır "Oğlum anlat lan, Hissikablevuku". Dün gece Yiğit Mert oğlunun adamları aldılar beni. "Nasıl aldılar seni, ne diyorsun oğlum sen" "Arap Aslan'ın oğlunu benim öldürdüğümü sanıyorlar." Selim; "Oğlum ne ölmesi ne diyorsun lan, ne yaptın çocuğa" Selim konuşurken elini kolunu sallayarak ve sinirli bir şekilde konuşuyordu. Akgün, "Savcım bu çocuğa araba çarptı hastaneye kaldırdılar daha sonra hastaneye Ahmet'i görevlendirdim çocuğa göz kulak olsun diye" "Ahmeti görevlendirdin" Evet Savcım, Ahmet'i görevlendirdim, daha sonra hastaneye Cihan Sancaktar'ın adamlarından bir kaç kişi girmiş ve sonrası çocuk mefta. "Allahım sen aklıma mukayyet ol, bak oğlum bunlar suçu senin üstüne yıkmaya çalışıyorlar dikkatli ol." 'Akgün; Sen merak etme savcım çözücem ben bu olayı.' "Sakın yanlış bir şey yapma, sakin ol benden haber bekle, ben şimdi Sare'nin yanına gideceğim fazla şüphe çekmeyelim. Akgün: "Allaha emanet ol savcım" diyerek vedalaşır...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON YAZ
FanfictionStresli bir yaşam sürdürürken kendimi bir az olsun meşgul etmek ve eğlenmek için bir şeyler karalayacağım.