thirteen

874 98 31
                                    

kazutora ile ikimiz bugün dersimize giren çoğu öğretmenden azar yemiştik çünkü sabahtan beridir chifuyu olmadığı için bana dadanmış ve bebekliğinden şimdiki yaşına kadar yaşadığı her olayı kelimesi kelimesine anlatmıştı ve hâlâ daha devam ediyordu. ben de sayesinde hiçbir dersi dinleyememiş en sonunda da dersleri dinlemeyi bırakmıştım.

"gençler!"

matematikçi'nin bize ikinci kez seslenişiyle sıraya koyduğum kafamı kaldırıp öğretmene odaklandım.
kazutora da susmuş mahçup bir şekilde öğretmene bakıyordu.

sınıfta duyduğum gülüşle kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. hajime, kazutora'yla ikimize bakıyor ve gülüyordu. kazutora ona küfür ederken daha da gülmeye başlamıştı öyle ki gülme sesi sınıfta yankılanmıştı.

"hajime atarım seni sınıftan."

ben de güldüğümde öğretmen üçümüzü de dersten ciddi bir şekilde atmıştı. şimdi kapının önünde ben, hajime ve kazutora öylece dikiliyorduk.

"gülmeseydin atılmıyorduk." kazutora bana laf çarpıtırken sinirle ona döndüm.

"sen konuşmasan kadın bu kadar dolmayacaktı, aptal."

"hajime sahip çık kediciğine, saldıracak şimdi." hajime'nin güldüğünü duyduğumda kaşlarımı çattım. aptallar.

"evet, şimdi saldıracağım." sinirle kazutora'nın üstüne atıldığımda hajime beni tutmuş ve kargaşa çıkmasını önlemişti. kendimi hajimeden uzaklaştırdım, kazutora da hajime'nin arkasına geçti.

resim atölyesine yönelirken "gidiyorum." dedim sadece. diğerlerinin cevabını beklemeden hızlıca atölyeye adımladım.

boş atölyeye girdiğimde öğretmen odasındaki dolaba bıraktığım küçük tuvalimi aldım ve fırça ile birkaç gerekli daha eşyayı aldıktan sonra oturdum. resmimde küçük detaylar harici bir şey kalmamıştı. bugün de bu küçük detayları bitirebilirsem resmim tamamen bitmiş olacaktı.

ben resmimi tamamlamaya çalışırken kapı açılmıştı fakat kafamı kaldırıp bakma zahmetine girmemiştim. büyük ihtimalle gelen öğretmendi.

yanımdaki boş sandalyelerden birine oturulduğunda kafamı kaldırıp bakmıştım. karşımdaki hiç öğretmene benzemiyordu. hajime gibiydi sanki?

"biz yuzuhayla ayrıldık." dedi.

duyduğum bu ani haber en güzel haber olabilirdi. o kadar mutluydum ki üstümdeki backstabber damgası kalkmış gibi hissediyordum, aslında kalkamamıştı ama öyle hissediyordum işte. sırıtttığımı fark ettiğimde yüz ifademi düzelttim. anlar diye korkmuştum.

"pek bir mutlu oldun." dedi sonra. utançtan kafamı resmime çevirdim. yalnız resmime şöyle bir bakınca cidden çok güzel duruyordu.

"haha çok." dedim sadece. o da kıkırdamıştı.

ikimiz de zil çalasıya kadar atölyede durmuştuk. ben resmimi yaparken o beni izlemişti. güzel zamandı.

zil çalınca fark edilme korkusuyla onu tembihlemiştim ve ilk o çıkmış, ardından ben atölyeden çıkmıştım. zaman aralığıyla da sınıfa girmiştik.

sınıfa girdiğimde kazutora beni görmüş ve hajime'ye göz kırpmaya falan başlamıştı. ben bu çocuğu bugün kesinlikle döverdim.

the hills, kokonuiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin