fifteen

828 97 52
                                    

hajime'nin ona aşık olduğumu anlamasından sonra biraz sarılmıştık ve evimden gitmişti. ben de o gittikten sonra kendimi odama kapamış, derin bir uykuya dalmıştım. öyle ki derin uykumdan gelen telefon sesiyle uyanmıştım.

telefonu elime aldığımda saat neredeyse akşam olmuştu, annem yirmi kez aramış ve bir sürü mesaj atmıştı. günlerden de cuma olduğu için okula da gidememiştim. gerçekten nasıl bu kadar derin uyuşabilmiştim ki?

beni şu an arayan kişiyse karşı komşum olan en yakın arkadaşım chifuyu'ydu. daha fazla bekletmeden aramasını yanıtladım.

"efendim?"

"ohh, seishu! çok kötü şeyler oldu." karşıdan gelen telaşlı ses ile yattığım yerde doğruldum. ne olmuştu, neler oluyordu?

"neler oluyor?" dedim.

"annen... annen seni temelli yanına almaya geliyormuş-"

"ne?" duyduğum şeyle bağırmıştım. bağırmıştım çünkü durduk yere neden beni almaya geliyordu, üstelik temelli?

"annen her şeyi öğrenmiş seishu. yuzuha söylemiş."
chifuyu'nun bu sözlerinden sonra söylediği hiçbir şeyi dinlememiştim. yuzuha...nasıl öğrenmişti? neden anneme haber vermişti? annem bu yaşananlardan dolayı bana ne yapacaktı? bundan sonra hajime'yi görebilecek miydim? evet, şu an bile aklımda hajime ile görüşüp görüşemeyeceğim vardı.

"seishu! seishu!!" chifuyu'nun yeniden bana seslenmesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldım. büyük sıçmıştım.

"ben.. ben annemi aramalıyım." dedim ve chifuyu'nun bir şey demesine fırsat vermeden telefonu suratına kapadım.

korkudan titreyen ellerimle hajime'ye hızlıca yarım yamalak bir mesaj atıp aramalardan annem'e tıkladım. telefon ikinci çalışta açılmıştı.

"seishu!" annemin bağırışı kulaklarımı doldururken gözlerimi sımsıkı kapadım. iğrençti.

"terbiyesiz çocuk. uçaktayım, üç saate orada olurum, seni bir daha buraya dönmemek koşuluyla yanımda götürüyorum. anladın mı beni?" yanaklarımdan aşağı süzülen yaşlar eşliğinden sessizce annemi dinliyordum. bağırıp çağırarak en sonunda yüzüme telefonu kapamıştı. yani... bir daha asla buraya dönemeyecek miydim?

karşımdaki posterlerle dolu duvarımı izlerken gözyaşlarım hâlâ daha akmaya devam ediyordu.

bir sürü kez çalan zil ve kapıyı kıracak gibi olan tıklamaları umursamamaya çalıştım. kapıyı çalıp çalıp giderdi. kapının kesiksiz çalınmasıyla yanağımı gelişigüzel silip yatağımdan kalktım.

merdivenlerden inerken iki kez düşme tehlikesi yaşamıştım. trabzanlara tutuna tutuna indim ve kapıyı açtım. delikten bakmak bile aklıma gelmemişti.

karşımdaki telaşlı hajime'ydi. hajime gelmişti. hajime?? hajime gelmişti ve telaşlıydı.

"siktir, çok korktum." korku dolu bakışlarla yüzüme bakıyordu. kapının önünden çekilip eve girmesi için ona yer açtım. o da hemen içeri girmiş ve elleri belimi bulmuştu.

bana sarılmasıyla daha deminden beri döktüğüm gözyaşları yeniden akmaya başlayacaktı ama kendimi tutmayı başarmıştım.

"neler oluyor seishu? karışık bir şeyler yazmışsın, hiçbir şey anlamadım. kim bizi öğrenmiş?" dedi. bu esnada elleri yüzümü bulmuştu. ben de gözlerinin içine bakmamla gözyaşlarımı tutamamıştım.

yaşlarımı silmeye başlamıştı. iki eliyle de yüzümde oluşan çesmeyi siliyordu. bu haline daha da ağlamaya başladım. bir daha onu göremeyecek olmak canımı acıtıyordu. ona ne zaman bu denli bağlanmıştım ki ben? daha dün benim için kuzenimin sevgilisi, hiçbir şey hissetmediğim yatak arkadaşımın tekiydi.

"annem.. gidiyorum ben hajime." ağzımdan çıkan cümleyle yüzümdeki elleri durakladı.

"ne?" güldü. alayla. anlamamıştı.

"yuzuha aramızdakini öğrenmiş ve anneme söylemiş. annem beni almaya geliyor. bir daha buraya dönmemek üzere." kısa bir açıklamayla sorunu açıklamıştım. elleri kollarımı tutmuştu.

"bırakmam seni."

sarılmadan önce dediği tek şey bu olmuştu.

the hills, kokonuiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin