Kapılar!
Duvarla bütünleşen kapılar. Parkeleri sökecek bir iç savaştı. Yeniden çarpan kapı duvarın tozunu silkeledi. Masa üzerinde duran, yarısına kadar dolu bardaktaki su titredi. Ve gölgesi perdeye düşen iki insan belirdi. Parmaklar hırçınlıkla gerilip kalkıyor, öfke odanın duvarlarında dörtnala koşuşturuyordu. Sesler yükseldikçe o biraz daha başını kaldırdı. Başlamıştı o iç savaş yine. Yerinden dev bir atiklikle fırladı.Kapı!
Eşikte bitip bir kolunu yasladı. Kolaçan etti. O bilindik sahne karşısındaydı. Asla gülmeyen suratlar, dik ve tehditkâr bakışlar birbirine meydan okuyordu. Kalp atışını kulağında sezinledi. Giderek arttı derin solumaları. Bu durumun bir gün kötüye gideceğini biliyordu. Neredeyse yedi yaşından beri gördüğü sahneye hiç alışamamıştı. İnsanlar açlığa, savaşa, sefilliği alışmıştı fakat bir tek o; iki kalp arasında süregelen çatışmaya alışamamıştı. Evet, yirmi dört yaşındaydı ve yirmi dört yıllık yaşamında birçok defa bu sahneye şahit olmuştu. Fakat şaşırıyordu. Birbirine zıt iki kalp nasıl olurda bu denli kolayca yan yana gelebilmişti? Birbirini bu kadar sert baltayla kıran iki kalp aynı yatağa girmiş ve onun dünyaya gelmesine sebep olmuştu.Kapadı!
Sırtını yasladığı yere çöküverdi. Eşikteydi her iki yanı da. Bedeni kapının; aklı uçurumun eşiğindeydi. Bağrışlar yükseldi. Ellerini dizine yaslayıp başını gömdü. Hıçkırarak ağlamak istedi. Ve hatta istemekle kalmadı, yaptı. Onun gözyaşı bu kavgayı bitirmeye yetmiyordu. Omuzlarında ağır bir yük hissetti. Onun bu halini büyükler görmüyordu.
Kapı şiddetle açıldığında geriye sendeledi. Soğuk bir rüzgâr esip geçti yanından; annesiydi. Yaşlı gözleri ardından bakakaldı. Yere tutunup kalkacağı sırada gözü ilişti. Babası kaşlarını indirip sigarasını yakmış, öfkeyle soluyordu. Demek böyle oluyordu. Öfkesini sigaranın dumanıyla söndürüyordu. O an kalbinde bir arzu hissetti. Sigarayı diledi. Dudakları arasına alıp zihnini dumana boğmayı, acılarını hislendirip küllendirmeyi diledi.Ayaklanıp mutfağa doğru yürüdü. İçindeki arzuyu dindirmeliydi. Buzdolabının üzerinde her zamanki yerinde duran paketlerden bir tanesini cebine kattı. Aceleyle holü geçerken kulaklarına o bilindik ses ilişti. Genzi sızladı. Annesi hıçkırıklar içinde ağlıyordu. Yutkundu. Yönünü kapıya çevirip bi cesaretle kolu çevirdi.
''Anne'' cılız sesine cevap gecikmedi.
''Ne var kız, git başımdan!'' Oysa bir adı vardı onun. Ne sesinin yüksek çıkmasına ne de öldürücü bakışlarına aldırdı, o an yalnızca adsız oluşuna kırıldı. Bir hiç gibi hissetti. Annesi ve babası tarafından yoktu, görülmüyordu.
''Anne'' dedi ikinci defa. Koşup onu sarmalamak istedi. Boynuna dolayacağı elleri itelenince sendeledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇ
General FictionHİÇ Şu evrende herkes birine aitti. Herkesin bi sevdiği, kollayanı, sahipleneni vardı. Ekmeğini bölüşeceği, derdini paylaşacağı, affına muvaffak olduğu birileri vardı; benim yoktu. Oysa vereceğim ne çok sevgi, huzur ve güven vardı. Bendinde dolu bir...