-Hiç-Sayfa 2

17 3 2
                                    

''Aman sen de gelme üstüme!'' Yalnızca sarılıp sarmalamak istemişti. Büyükleri anlamıyordu. Bu nedenle büyük olmayı da hiç dilememişti. Ne yazık ki yılların ayağına çelme takıp durduramıyordu.

Yılmayacaktı. ''Anne'' Akan gözyaşları daha tenine dokunmadan hiddetle itelenmişti.

''Anne, anne ne!'' Oturduğu yataktan alev topu gibi kalktı ve kızı yaktı. Kendisine uzanan parmaklarını, canını, hislerini... ''Bıktım sizden, babası kılıklı!'' Bu cümleleri kim bilir kaç defa duymuştu fakat şimdi daha çok yanmıştı canı. Sanırım büyümek birazda olan biteni algılamaktı. Aklı olan biteni kavrıyordu ve bu huzursuzluk canını yakıyordu. Dudaklarını büzdü ve yenilgiyi kabullenip odayı terk etti. Kapıya yürüdü fakat holden babasının hırıltılı sesini duydu. Eli kapı kolunda asılı kaldı. İç çekip omuzlarını indirerek salonun yolunu tuttu. Babasına yaklaştığı an da adam yakıcı bir kor gibi kükremeye başladı. Annesinden şikayetleniyor, hatalarından dem vuruyordu. Sanki iki kalp arasında süregelen savaşta tek suçlu bir kişininmiş gibi... Oysa bir tartışma varsa iki tarafında az çok suçu vardı. Tartışma büyüyorsa çözümden uzaklaşılmış ve artık haklı çabasına girilmiş demekti. Hem, bir yuvada huzursuzluk varsa kimin haklı çıktığının ne önemi vardı ki. Sırtını döndüğü anda annesi ile burun buruna geldi.

''Sana babana ağladığımı yetiştir mi dedim?'' İğrenen gözleriyle onun nazarındaki adımı bas bas bağırdı. ''Münafık!''

Karşılık veremeyecek kadar yorgundu. Kime neyi açıklayacaktı ki. Yıllarca açıklamıştı da ne olmuştu? Kavganın ortasında olmamak için kaçtıkça ilk o tutuşmuştu. Islak gözleri annesinin gözleriyle bütünleştiğinde babası sigarasını söndürüp ayaklandı.

''Ağlamaktan başka ne işe yararsın ki zaten sen!? Bu vakte kadar ne kadınlık yaptın bana!'' Babası dişini sıkıyordu. Annesinin göz bebeği titredi, yüzünü kıza yaklaştırdı.

''Gördün mü ne yaptığını!'' Eğer konuşabilseydi bir şeyler söyleyecekti. Gözlerini yukarı kaldırmasıyla yüzünün yana savrulması aynı anda olmuştu. O tokat yüzünde ilk kez bu denli hırçın patlamıştı. ''Senin yüzünden, sana git dedim!''

''Bağırma kıza, kes artık. Kadın olmayı beceremedin bari anne ol!'' Annesinin titreyen gözleri şimdi yeniden odağını babasına çevirmişti.

Acıyla yanan yüzünü tuttu. Sarı lamba öfkeli göz bebeklerinde parlıyordu. Burun buruna gelmiş hararetli bir tartışmanın içindeydiler. Yeniden görünmez olmuştu etraf ve kız. Elini yanağına yaslayıp kapıya yöneldi. Göğsü kasvetle dolmuştu, bunalıyor, sıkılıyor, daralıyordu. Dışarısının kapısını açarken kendini sorguladı. Ne yapmıştı, kavgalarının günah keçisi olacak ne yapmıştı?

Kapıyı usulca açıp apartmandan çıkıp gitti. Annesinin 'Git' demesi gibi gitti. Öyle büyük bir boş vermişlikle...

Sokak lambalarının altından geçiyor, yollar bir kararıp bir aydınlanıyordu. Arabaların ışıkları yıkık dökük duvarlara gölgesini düşürüyordu. Yalnızca yürüyordu. Elindeki paket sigarayı ezip büzerek yürüyordu.

Ölüden hevesini almış tıklım tıklım dolu mezarlığa ait duvarın dibindeydi. Farkında değildi.

Duvar boyu yürüdü. Sonunda dizleri yorulup sızladığında yüksek duvara elini yaslayıp soluklandı. Önce dakikalar ve sonra saatler olmuştu. Duvar dibinden yüksekliğini şöyle bir ölçtü. 

HİÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin